4 Mart 2012 Pazar

Braun ExactFit Tansiyon Ölçüm Aleti

Geçen hafta sonu Mediamarkt'tan Braun ExactFit BP4600 marka tansiyon ölçüm aleti aldık (pili içinde 80 TL) ancak cihaza uyuz olmuş durumdayım.Internette cihazın ne kadar iyi çalıştığını anlatan yazılar okudukca daha da huylanıyorum.

Sorun bende mı yoksa cihazda mı emin olamiyorum. Bazen ölçüyorum mantıklı bir rakam çıkıyor, bazen ölçüyorum sonuca göre iki seksen yerde yatıyor olmam lazım ve doğru ölçüm ile yanlış ölçümde neyi farklı yaptığımı anlayabilmiş durumda değilim.

Mediamarkta iade etmeyi düşünüyordum ama şimdi tekrar denedim düzgün çalıştı sanki.Yarın tekrar denemeyi düşünüyorum. Bu sefer de saçmalarsa aynen dükkanı boylar. 

Acaba hortumu her zaman kolumun iç tarafında sağında mı tutmuyorum diye süphelenmeye başladım. Az önce tansiyon nedir, ölçümün mantığı nedir diye araştırırken en önemli faktörün bu olduğunu öğrendim. Bu kadar zor birşey olmasa gerek. Hemşireler çat pat iki dakikada hallediyor.

------

Bugün tansiyon aletini iade ettim :(

20 Şubat 2012 Pazartesi

Yüksel Çeyiz

Bazen insan markalı ürünlerin fiyatı ile aynı ürünün markasiz fiyatı arasındaki fark karşısında şaşırıyor. Bu seferki konumuz perde.Çocuk odasına perde için ilk önce herkesin bildiği ünlü perdecilere gittik. Persan, Linens ve diğer büyük perdeciler.....

Tül perde, yanlarda dekor perde ve güneşlik (blackout olarak da okyabilirsiniz) için 1100 tl ile 1300 tl arasında farklı fiyatlar verdiler. Aslında ilk başta bebek mobilyasını yaptırdığımız yer (başka bir yazı konusu) 650 tl gibi bir fiyat vermişti ama emin olmak için başka yerleri de araştıralim istedik.

Mobilyacı iyi fiyat vermiş diye düşünürken arkadaşların tavsiyesi ile İçerenköyde Yüksel Çeyiz adında bir perdeciye gittik. Konum biraz karışık, mahalle dik ve dar ara sokaklardan oluşuyor ama dükkan Atatürk caddesi üzerinde orta büyüklükte bir mahalle perdecisi. (Dar sokakları özellikle belirttim çünkü ilk gidişimizde navigasyon bizi öyle yollardan götürdü ki dağ keçisi kendini doğal ortamında hisseder :) )

Tamam, tabii ki Yüksel Çeyiz bir Linens değil. Çeşit daha az olabilir ve bu işlerden çok iyi anlamadığımı düşünürsek kalite olarak da bir fark olduğunu kabul edebilirim ama 300 tl dedi ya !?!... Aldık tabii :) Hatta uygun fiyatı bulmuşken tembellikten uzun süredir beklettiğimiz salonda ve yatak odasında eksik olan güneşlikleri de aldık.

Böyle bir yerde sizi en çok rahatsız edebilecek olan satıcının / dükkan sahibinin ameleliği olabilirdi ama Orhan Bey oldukca kibar ve yardımcı (Dükkanın adı niye Yüksek Çeyiz acaba ?). Ölçü almaya gelen ve montajı yapan yardımcıları da eli yüzü düzgün insanlar. Yatak odasına alacağımız blackout için hesap yaptığında, fiyatı biraz yüksek bulduk ama çocuk odasının perdesi o kadar uygundu ki bu konunun çok da üzerinde durmadık ve kabul ettik. Sonradan ölçü almaya geldiklerinde kendisi hesap hatası yaptığını söyledi ve onun da fiyatını indirdi. Ayrica perdeleri de söz verdiği gün teslim etti. Çok da güzel oldu.

Böyle bir esnaf tavsiye edilmez de ne yapılır?

Dekor perdelerin bağlarını unutmuşlardı ama o kadar kusur olabilir. Bir sonraki gün onu da teslim ettiler zaten.

Perde almadan önce en azından fikir edinmek için mutlaka uğramanızı tavsiye ederim:
Yüksel Çeyiz
Fındıklı Mah. Atatürk Cad. No:50 34752, İçerenköy, Ataşehir, İstanbul
Tel: (0216) 576 77 57.

27 Ocak 2012 Cuma

Unnado


Unnado'yu bileniniz var mı? Anneler, Bebekler ve Çocuklara özel alışveriş kulübü.

Ben hamileliğimin ilk aylarında tesadüfen internette gezinirken bir reklam banner'ı sayesinde haberdar oldum. O günden beri de bolca hamile kıyafeti, ateş ölçer ve çıldırdığımı düşünebilirsiniz ama Prima'dan bez bile aldım :) Evet, kabul ediyorum, sonuncusu biraz abartı olabilir. Braun ateş ölçer piyasada 130-150 TL'ye satılırken ben kargo dahil 98 TL'ye aldım yanlış hatırlamıyorsam. Eğer siz de bebeğiniz ve kendiniz için hesaplı alışveriş yapmak istiyorsanız, bu linkten üye olabilirsiniz.

5 Ocak 2012 Perşembe

Yeni Bir Blog: "Anne Oluyorum"

Biliyorsunuz kocamla Deneyimlerimizi uzun süredir bu blogdan sizlerle paylaşıyoruz.

Hamileliğim boyunca "Deneyimlerimiz"i biraz aksatabilirim haberiniz olsun :) Sebebi ise çok basit. Hamileliğim süresinde yeni bir blog tutmaya karar verdim. Merak ediyorsanız buyrun buraya: )

30 Aralık 2011 Cuma

Kirpikteki Gözyaşına Teşekkürler :)

Şimdiye kadar hiçbir çekiliş ya da şans oyununda birşey kazanmamışımdır. Ama yine de eğlence olsun diye katılmaktan da geri durmam :)

Hem eğlenmek hem de Sebla'nın emeğiyle yaptığı kurabiyeleri duyurmakta belki benim de ufak da olsa bir katkım olur diye bu çekilişe katıldım ve inanılır gibi değil ama kazandım! :) Bu da bebişimin şansına olsa gerek :) Sebla'nın kurabiyeleri dün şirkete geldi. O kadar özenli hazırlamış ki kutusunu. Bir de üzerine not iliştirmiş. Çok duygulandım :) Rüzgar'la Sebla'dan İpek'le annesine diye :) Tekrar çok teşekkürler.




Eğer siz de bu enfes kurabiyelerden ya da birbirinden şık ve lezzetli pastalardan sipariş etmek isterseniz, hadi tık tık :)

25 Aralık 2011 Pazar

Yandex Haritalar


Ah Google Maps, bunca zaman ne sadık bir kullanıcındım.Kaç kere bilmediğim yolları öğrettin bana, kaç kere tarif aldım senden.... hep doğru yollari gösterdin bana.... ama başka ülkelerin kullanıcılarına Cadde Görünümü sunarken bunu Istanbullulardan hep esirgedin. Ayrica trafik yoğunluğu konusunda da hiç yardımcı olmadın.

Hasretle bekledim cadde görünümüne kavuşacağımız ve seninle Istanbul'un sokaklarını arşınlayacağımız günü ama sen de bilirsin ki fazla naz aşık usandırır. Itıraf ediyorum seni Yandex ile aldatıyorum!

Yandex Istanbul için hem cadde görünümü veriyor hem de tarfik sıkışıklığı ile ilgili bilgi veriyor. Yol tarifi verirken trafik sıkışıklığını göz önünde bulundurarak yolculuk süresini tahmin ediyor. Trafik ile ilgili bilgilerin güvenirliğini daha test etmedim ama cadde görünümü başarılı.

Ne diyebilirim google maps, seni daha iyisi için terk ettim. Istanul için cadde görünümü sağladığında tekrar görüşelim....


23 Aralık 2011 Cuma

Acarkent Mezzaluna

Geçenlerde değişiklik olsun diye acarkentteki mezzalunaya gidelim dedik. Acarkente de daha önce pek gitmişliğim olmadığı için yolu çok iyi bilmiyoruz. Bildiğimiz tek giriş Acarkent E kapısı.

Hiç gittiniz mi o yoldan bilmiyorum ama hala artık şehirde değilde ormanda ilerliyormuşsunuz hissi veriyor. Tam kendi aramızda burada kalsan kurtlara yem olursun diye espiri yaparken gece karanlığında arabanın farlarının tam ortasında bir Kurt (köpeği) gördük ve gülümsemelerimiz yüzümüzde dondu kaldı :) Şaka yapmıyorum tam filmlerdeki gibi bir sahneydi. Farın parlak ışıklarında tüm haşmetiyle duran aç !? bir kurt.

Eğer bir filimde olsaydık arabanın tam o anda arıza yapmasi gerekirdi ama biz orman yolundan devam edip nihayet Acerkente vardik.

Trio'daki mezzaluna biraz küçük olduğu için ve sağdan soldan geçenler biraz fazla olduğu için ambians olarak pek tat vermiyor. Acarkent Mezzaluna ise daha ferah ve şık bir ortama sahip. Girişin solunda kalan bölümde pizzalarin hazırlandığı murfak kismi da izelyebiliyorsunuz. Mezzaluna'nın pizzalarini beğeniyordum ve yine burada da çok memnun kaldım. Ayrica çalışanların ortalamanın oldukca üstünde ilgili ve nazik olduğunu söyleyebilirim.

Mekanın tek falsosu içeride tuvalet olmamasi. Restoran Acarkent'teki Coliseum Yaşam Merkezi içerisinde bulunuyor ve lavabolar da ortak kullanım alınında.

Herşey iyi güzel ama fatura biraz kabarik. Sonuçta bir pizza'nin 40TL olmasi çok makul değil. Manzara yok, canlı müzik yok.... e pizza da biraz daha uygun olmali sanki.

4 Aralık 2011 Pazar

Samsun Galaxy S2

Of bloga herhangi bir şey yazmayalı ne kadar uzun zaman olmuş. Çok düzenli bir yazar olmadığım aşıkar. Halbuki geçen zamanlarda paylaşacak ne çok deneyim vardi. Artık ufak ufak arayı kapatmaya çalışmak lazım.



Daha önce Philips X800 cep telefonu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Oldukca memnundum ama artık değiştirmenin zamanı gelmişti. Kendisini bir süre önce Samsung Galaxy S2 ile değiştirmiş bulunuyorum.



Samsung S2 cidden aşık olanabilecek bir telefon ve özellikle ilk zamanlarda elinizden düşüremeyeceksınız. Geniş ekran, süper ince tasarım ve oldukca hafif.



Yeni nesil akıllı telefonlar arasında biraz araştırma yapıp webden kaşılaştırmalara bakacak olursanız zaten S2'yi en üst siralarda göreceksiniz ve satın aldığınız zaman bunun sebebini anlamak uzun sürmeyecek.



Bir kere çift işlemcisi sayesinde tüm operasyonlari çok hızli yapıyor. Web tarayıcısı da oldukca başarılı (ama ben yine de Opera indirmenizi tavsiye ederim). Anrdoid dünyasının size faydaları ise saymakla bitmez. Her türlü uygulamayı android market'ten, getjar.com veya applopedi.com gibi web sitelerinden indirebilirsiniz. Iphone'un aksine çoğu uygulamayı bedava bulabiliyorsunuz. Oyun konusunsa ise binlerce alternatif mevcut. Anrdoid dünaysı o kadar geniş ki yeni uygulamaları veya oyunları takip etmek için Droid of the Day gibi uygulamalar var. Hatta anroid üzerine ayrı bir blog mu yazsam acaba diye düşünmeye başladım.



Telefonun en kötü yanı, diğer birçok geniş ekran telefonda da olduğu gibi pilin ömrü. Telefonun pili ne kadar gidiyor sorusuna cevap vermek neredeyse imkansiz. Bu tamamen sizin telefonu ne için ne kadar kullandığınıza bağlı. Video seyrederip, wifi açarım, devamlı oyun oynarım diyorsanız günü tamamlayamayabilirsiniz.... ama böyle bir telefon da sadece telefon etmek için kullanılmaz zaten. O yüzden Şarj aletini devamli yakında bulundurmaya özen gösterin.



Eğer S2'yi almayı düşünüyorsanız uygun fiyata bir mobil internet bağlantınızın olmasına da özen gösterin. Internet olmadan telefonun çok bir anlamı yok. Zaten uygulamalar devamlı bir bağlantı halinde; yok notification yok update vs... Bir arkadaşım son model bir Blackberry kullanıyor ama internet bağlantısı yok!? e o zaman niye blackberry'in var ki? (zaten ne diye BB alırsın o da ayrı bir konu :) )



S2 için biraz büyük olduğu ile ilglili yorumlar var ama geniş ekran da başka türlü olamıyor. Ayrıca tekrar belirteyim; telefonun inceliği ve hafifliği sizi şaşırtacak. Erkan boyutu tatminkar bir web deneyimi yaşatıyor. Sosyal ağlar için zaten birçok uygulama mecvut.



Bir telefonda en önemli konulardan biri de sağlamlığı. Daha sahip olup da düşürmediğim bir telefon yok. Eski Philips'im kendini 3 parçaya ayırarak savunuyordu. S2'nin öyle bir alışkanlğı yok ve ilk zamanlarda geniş ekran insanı biraz huzursuz ediyor. Ilk düşüşte ekranın ne hale geleceğinden korkuyordum. Ancak youtube'daki birçok videodan da görebileceğiniz gibi ekran beklenildiğinden daha iyi bir performans çıkartıyor. Benimki 3 düşüşü de hasarsız atlatmayı becerdi....


Android uygulamalari ile ilgili daha fazla bilgi almak için bir de buraya göz atın;
www.androidlerim.blogspot.com

Bu arada ben S2'yi androidtelefonlari.com sitesinden aldım ve herhangi bir sorun yaşamadım. Zamanında ve sorunsuz teslimat yaptılar.


28 Haziran 2011 Salı

Giardino Cappuccino Cafe

Cekmeköy'den Çavuşbaşı'na doğru giderken sol tarafta eskiden Robert's Cafe olan şimdi ise Giardino Cappuccino adını alan olan güzel bir mekan var.

Daha önce de buraya bir kere gitmişliğim vardı ama kış günü olduğun için bahçesinin güzelliğini fark etmemiştim. Bugün kahvaltıya gittiğimizde, hava da güzel olduğu için o güzel bahçede oturabildik. Daha otoparktan cafe'ye giden yol sizi güzel çiçeklerle sarıyor. Bakımlı, canlı yemyeşil çimenlerin üzerinde görkemli ağaçlar ve çiçekler bulunuyor. Bahçenin solunda bir Dionysos heykeli var ve onun etrafi da güzelce çiçeklendirilmiş. Zaten cafe'nin hemen ön tarafında da çeşitli bitkilerin ve çiçeklerin satışı yapılıyor. (sanki dionysos kimmiş tabiiki bilmek lazim gibi yapmayacağim, gerekli wiki linki paylaşıp öğrenmek isteyenlere yardımcı olacağim: http://en.wikipedia.org/wiki/Dionysus ... veya yunan tanrılarından deyip geçelim...)

Servis elemanlari kibar, çalan müzik iyi, kahvalti da oldukca lezzetliydi. Biraz pahali olduğu söylenebilir. En fiyakali 2 kişlik kahvalti tabaği 55 tl...

Cafe'nin yanında şimdi bir de pony club hizmet vermeye başlamış. Sabah olduğu için aktif değildi ama ortalıkta ponylerin dolanmasi hoş oluyordur herhalde.

Iç mekanın dekorunu da oldukca beğendim. Yüksek tavan ve geniş camlar ortamı ferahlatıyor, Ayrıca şömine dekoru da oldukca orjinal.

Cafe için niye böyle garip bir isim seçmişler hiç bir fikrim yok. Web sitelerinde neden o güzel bahçenin tek bir fotoğrafi bile yok anlam verebilmiş değilim. (Ben de fotoğraf çekmediğim için sizinle paylaşamadım ama bir dahaki ziyaretimde söz...) Tek erkek tuvaletinin bulunduğu koca mekanda erkekler tuvaletine pisuvar koymamak nasil bir düşüncedir bilemiyorum ama genel olarak tuvalet, kalite olarak mekanın 3 seviye altinda kaliyor onu da belirtmiş olayim.... Arka tarafta otopark mevcut ama haftasonlari yeterli olmuyor.


12 Haziran 2011 Pazar

Ter Kokuyorsun


Yaz sonunda geldi ama malesef ülkemizde genel vücüt temizliği ve deodorant kullanımı yaygın olmadığı için toplu yerlerde bulunmak rahatsiz edici olabiliyor.

Özellikle servis sektöründe çalışanlar bu konuda dikkatli olmalıyken durum genelde vahim oluyor. Yemek nefis olsa bile ter kokan bir garson ne kadar iştah açıcı olabilir ki?

Hadi bunlar anlık rahatsızlıklar ama ya tüm gün birlikte çalılştığınız bir iş arkadaşınız nahoş kokular yayıyorsa. Yüzüne karşı kokuyorsun demek, iyi niyetli bile olsaniz, çok ayıp olacağından birileri çıkmış bunu söylemenin anonim bir yolunu bulmuş; terkokuyorsun.com.

Fikir çok basit, uygulama pratik ve bence süper bir fikir. Sitede daha reklam olmadığına göre şimdilik çok tutmamış durumda ama 22 bin kişiye email yollanmış...... :)

27 Mayıs 2011 Cuma

Diş İpi Tutuculari


Ya diş ipini kullanırken sizin de parmak uçlarınız morarıyor mu? Ben ipi sıkı tutabilmek için parmaklarıma sarıyorum sarıyorum, sonra dişlerimin arasında geçiriken çekiyorum itiyorum ve sonuçta parmak uçlarıma kan gitmiyor. Zaten dişlerin arasını temizlemek zor bir de diş ipi kaygan olunca işler kolaylaşmiyor.

Ama ben mor parmaklarla boğuşurken el oğlu Diş İpi Tutucusu'nu icat etmiş. Aslında çok basit ve mantıklı bir icat, ayrica hoş bir kolaylık. Yurt dişinda bulunabiliyor, bildiğim kadarıyla Türkiye'de daha satışa sunlmadi ama çok sürmez herhalde.

Satıcının web sayfasında gezinirken ayrıca gece dış gıcırdatanlar için de farkli bir icat dikkatimi çekti "Gece Diş Koruyucusu", belki lazim olur:

26 Mayıs 2011 Perşembe

Şansli Masa

Televizyon izlerken eğlenmeyi seviyorum. Ağlamaklı dramlar seyretmektense gülebildiğim, hiç olmazsa gülümseyebildiğim programlari izlemeyi seviyorum. Zaten yalniz başıma TV seyrederken yüksek sesle gülebilen insanlardanım. Dolaysıyla duruma göre çok eğlenebiliyorum.

Daha önce Bir Kadin Bir Erkek'ten bahsetmiştim. O yayınlanmaya devam ediyor ve hala seyrederken çok gülebiliyorum. Son zamanlarda eğlendiğim programlara bir yenisi eklendi;Şansli Masa

Bir restoranda şansli masaya oturanlardan bir kişi anket bahanesiyle masadan uzaklaştırılıyor ve yarışmanın ayrıntılari anlatilip 5 bin TL kazanabilecekleri söyleniyor. Yarışmacının "sadece" yapmasi gereken kulağındaki kulaklık vasıtasıyla kendisine verilen talimatlara uymak. 15 dakika dayan 5 bin TL senin. Kulağa basit geliyor dimi.... :)

Aramızda sosyal cesareti ne yüksek insanlar oldğuna şaşırıp çok güleceksiniz. Masanın üzerine çıkıp, motor kaskını kafasına geçirip astronot taklidi yapan mi istersiniz, annesine çok yaşlandığını estetik yaptırması gerektiğini anlatan, bağıra çağıra saçma sapan bir şarkı söyleyen mi yoksa ayakkabısını çıkartıp ayağını masanın üzerine uzatan mi... herşey var. Yarışmacıların genişliği bir yana onların yanındaki arkadaşlarının sabrına da inanamayacaksınız.

Otur seyret kahkalarla gül, öyle bir program, tam sihirli kutuya göre..... şu ara c.tesi ve çarşamba akşam 8'de Kanal D'de yayınlanıyor. Yaz öncesi bu güzel günlerde çıkıp gezin tabii ama yok illa evde oturup TV seyretmek istiyorsaniz buyrun size güzel bir seçenek:


hahaha....

22 Mayıs 2011 Pazar

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi


Ilk başta önünden geçerken; "ne var burda ya? hep bir araba kuyruğu var" diye sorguluyordum, sonra Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olduğunu öğrendim ama uzun süre gitmek kismet olmadi. Kaç kere bir sabah kahvaltıya gidelim diye düşündük ama uygulamaya bir türlü koyamadık.

Sonuçta bugün gitmek nasip oldu. Öyle kahvalti keyfi, veya uzun uzun gezmeye firsat olmadi ama en azında şöyle bir gezinip tanıma firsatım oldu. En yakın zamanda tekrar gitmek lazim, ama şöyle bolca vaktimizin olduğu bir zaman çünkü botanik bahçe baya bir büyük.

Bir kere bir otoyol kavşağı bundan daha iyi değerlendirilemez herhalde. Işe yaramaz boş adalar yerine kavşak adalara botanik bahçe yapmışlar, binbir çicek ile birlikte insanlarin piknik yapmaları için de alanlar yaratmışlar, üstelik çimlere basmak yasak değil, ama tabii ki mangal yasak :) Bu adaları da köprüler, alt geçitler ile birbirine bağlamışlar.

Istanbul genel olarak park alanları konusunda zayıf. Park derken yeşil çim alandan bahsetmiyorum. Şöyle bol ağaçlı, çiçekli çeşitli bir bitki örtüsü bulabileceğiniz alan az ama NGBB iyi bir örnek.

15 Mayıs 2011 Pazar

Teledünya


Uzun yillardır sorunsuz bir TV keyfi için Digitürk abonesiyim ama açıkcası ne Lig TV'ye üyeyim ne de sinema paketim var. Ona rağmen 26 tl ödüyorum her ay. Ne için? Bildiğimiz ulusal kanallar için bir de bir iki tane ekstra yabanci kanal için. Artık onları da ne kadar izliyorsam...

E eskiden pek bir alternatif de yoktu zaten ama son zamanlarda Teledünya'nin methini duyuyorum. Eş dost arasında Digitürkü kapatıp Teledünya'ya geçenler oldukca memnun. Hepsi ağız birliği etmişcesine hizmetin çok hizli olduğunu, herhangi bir sorun olduğunda servisin yarım saat içerisinde kapıda olduğunu söylüyor. Bu arada Digitürkü birakmanın da ne kadar sorunlu olduğunu anlatıyor herkes ama o başka bir yazının konusu.

Teledünya'nin aylık ücreti 9.5 TL ve 56'u yerli, 43'i yabancı, 3'ü Yerel ve 5'i HD olmak üzere toplam 107 kanal yer alıyor. Isterseniz ayrica sinema paketi falan da var. Tek sorun ve benim de hala Digitürkte olmamın tek sebebi bu hizmetin sadece Kablo TV yayını olan yerlede mevcut olmasi. Yapacak birşey yok, elbet benim de Digitürk esaretim sona erecek..... bu arada Tivibu'yu deneyen var mi?

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Mozzila Seabird Cep Telefonu



Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki artik bir insan ömründeki teknolojik değişim eskiden yüzyillar içerisinde gelişen değişime denk geliyor.

Uzay yolu dizisinde Mr Spoke, Scotty ile "cep telefonu"yla konuşurken birçok insan bunun kendi hayatlarının bir parçasi olacağını düşünmemişti bence. Insan hayallerının, insanlığın gelişimindeki en önemli unsur olduğuna inaniyorum.

Bazilarimiz günlük iş güç ile didinirken kendi hayatımız ile ilgili bile yeterli hayaller kuramıyorken bazıları da (neyse ki) kendilerini buna adamış durumda. Mozzila Labs özellikle internet ve teknoloji alanında hayallerin peşinde koşan insanların buluştuğu bir portal.

Mozzila Labs bünyesinde geleceğin cep telefonu ile ilgili tasarımlar oluşturmuşlar, ortaya Mozzila Seabird çıkmış. Şu anda böyle bir telefonu satın almak mümkün değil tabii ama tasarımdaki özellikler müthiş.

Mesela telefonun içinde kulaklık bile var ve bu kulaklık aynı zamanda bir kumanda görevi görüyor. Telefonu masaya koyunca, masaya kalvye duvara ekran yansıtıyor. İzleyin bayılacaksınız.

Nilüfer Turizm

Uzun zamandır şehirlerarası otobüs ile yolculuk etmemiştim ama bu sefer gördüm ki şirketler ucuz uçak biletleri ile mücadele etmek için mümkün olduğunca konforlu olmaya çalışıyorlar.
Öğrenciliğimden beri Nilüfer Turizm ile seyahat ediyorum. Zaten genel olarak memnundum ama öyle lüks bir seyahat da olmuyordu. Artık Nilüfer de dört yerine üç koltuklu (2+1) otobüsler ile hizmet vermeye başlamış ve oldukca da uygun fiyata. Tüm otobüslerde internet hizmeti var, küçük bir ekranda televizyon veya film de seyredebiliyorsunuz.
Uçak iyi güzel tabii ama bazi kisa mesafelerde, örneğin ankara - istanbul arası gibi mesafelerde havaalanındaki güvenlik uygulamaları yüzünden insanın uçağa binesi gelmiyor. Otobüs şirketleri de bunun farkına varmış olacaklar ki otobüste uçak konforu vermeye çalışıyorlar.

17 Nisan 2011 Pazar

Atasay Kuyumculuk

Hazir uzun bir hafta sonu için sessiz sakin Ağva'ya kaçma planlari yaparken sevgilimi bir süpriz ile neşelendireyim dedim.

Bir hediye almak lazim ama acaba ne alsam diye düşünürken aklıma güzel bir yüzük almak geldi. Daha önce Kapalıçarşı'da Boybey'den birşeyler almışlığımız var ama hem konum olarak biraz uzak kalmasi hem de kurumsal kuyumcular ile karşılaştırınca ne alabileceğimi önceden bilemeyeceğimden dolayi biraz da webden araştırıp Atasay'ın mağazasına gittim.

Zaten aklıma bir yüzük kestirmiştim (resmimdeki), satıcıya da derdimi anlattıktan sonra yüzüğü aldım çıktım. Mağaza içerisinde aydınlatma süper tabii. Ne alsanız elinizde müthiş parlıyor, herşey mükemmel.

Neyse, yüzüğü uygun bir ortamda hediye ettim ama tatmin olmakla birlikte yüzüğün mağazadaki kadar da güzel olmadığını düşünüyordum. Zaten sevgilim de birkaç gün sonra yüzüğü değiştirmek istediğini söyledi. Vay sen benim aldığım hediyeyi nasil beğenmezsin, ne kadir kıymet bilmezmişsin triplerine girmedim tabii... :) Yüzüğü alırken bu ihtimali hesaba katip, değiştimek istediğimizde bunun kolayca halledilebileceğini öğrenmiştim zaten. Yüzük iyi hoş ama 7 küçük taşı bir arya getirip bir tane büyük taş efekti verme fikri yanlızca çok parlak ışık altında pratiğe dönüşüyor. Normal ışık altında ise yüzük biraz çakma duruyor. Zaten sevgili kayınvalidem de yüzüğü ilk gördüğünde "Bu imitasyon mu?" diye sordu :) Siz siz olun mümkün olduğunca bu tarz bir hediyeyi başka bir kadın ile birlikte alın (ama çaktırmayın :) ), iki kere uğraşmayın.

Sevgilimle birlikte Atasay'a gittik ve yüzük yerine güzel bir kolye beğendik. Atasay gibi kurumsal bir yerden mücevher almanın tek olumsuz yönü en küçük bir değişikliğin bile ancak merkezden yapılıyor olmasi. Kolyenin zinciri uzundu ve bu değişiklik için merkeze gitmesi gerekiyordu. Kapali çarşıda bunun için size bir çay ikram ederler siz onu içene kadar kolye gelir.

Hikayenın sonu burda olmalıydı ama malesef devamı var. Gittim kolyeyi aldım sevgilime verdim. Bir gün sonra öğrendim ki kolyenın bir taşı düşmüş. Haydiii, git bir daha Atasay mağazasına derdini anlar. Neyse ki Ataday çalışanlari çok nazik, çok kibar pek bir yardım sever. Problemsiz tamire gönderdik.

Kolye geri geldi, gittim aldim, sevgilime teslim ettim. İtiraf ediyorum, bu aşamada artık baymıştım. Bu kadar meşekkatli işlerden hoşlanmıyorum. Biraz daha zahmetsiz taleplerim var... Neyse bitti artık derken sabahın köründe ben daha uyurken rüyalarımı bir ses böldü; "Bunun taşı diğerlerinden farkli, koyu duruyor, yükseliği farkli" gibi birşey... Siradan bir kabus ile gerçeklik arasında gelip giderken verebileceğim en iyi cevabi verdim; "Ben götürürüm bi bakarlar" :)

Bakarlar bakmasına ama ben göremiyorum ki problemi adamlara anlatayim. Yakından bakıyorum, evirip çeviriyorum ama bi problem göremiyorum. Yapacak birşey yok, aldim götürdüm kolyeyi yeniden Atasay'a. Adam büyüteç ile bakıyor, ışığa tutuyor ama o da birşey göremiyor. İçimden "bunu görmek için bir kadının bakmasi lazim" diye geçiriyorum ama birşey söylemedim tabii.

Mağazanın sahibi olduğunu tahmin ettiğim adam biraz kil, yok bunda birşey falan demeye başladi. Kolyeyi öylece alıp eve gitsem kabus gerçek olur, hayat bana zehir olur :) Aradım sevgilimi o anlatti problemi adam da mecbur kabullendi. Satıcı olan adam zaten daha nazik, anlayışlı. Artik halime mi aciyor yoksa telefonda sevgilimden ağzının payını mı aldı bilmiyorum kolyeyi değiştirmeyi kabul ettiler.

Daha gidip almadim ama umuyorum ki bu hikaye burada bitecek..... :)



2 Nisan 2011 Cumartesi

Kolonoskopi

Tanı yöntemlerinin en korkulanlarından biri herhalde Kolonoskopidir. Kim makatından bağırsaklarına doğru bir kamera sokulmasını ister ki. Ama yine de çok etkili bir tanı yöntemi olduğu için zaman zaman insan mecbur kalabiliyor.

O mecbur kalani insanlardan biri de geçenlerde bendim ve bu tecrübemi paylaşarak bir sonraki kurbanlara tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Kendim internetten bakarken yeterince aydınlatıcı bir yazı bulamamıştım. Ekşisözlüğe ise hiç bakmayın, moralınız bozulur.

Karınımın sol alt bölgesindeki ağri bir haftadan fazla bir süredir devam edince kontole gideyim dedim. Doktor büyük bir ihtimalle hiçbirşey olmadığını ama önce bir ultason kontrolü yapmanın iyi olacağını söyledi. Ultrason raporunun en sonunda malesef, "detayli inceleme için kolonoskopi önerilmektedir" yaziyordu. Doğal olarak doktor da bu öneriye uyduğu için bir hafta sonrasi için randevu aldim.

Önce saolsun, Melahat hemşire kisa bir açıklama yaptı. Korkacak birşey yokmuş, serçe parmağı kadar bir kameraymış, 45dk civarına sürermiş.Zaten yarım uyutuyorlarmış ama uyku seviyesi hastanın bünyesine ve psikolojik durumuna göre değişiyormuş. Ne yalan söyliim bu açıklamalari bir kadından dinlemek daha iyi. Karşımda bir barzo bunlari anlatiyor olsaydı rahatlatıcı olmazdi herhalde.

Açıkcası kolonoskopinin en rahatsiz yanı psikoloji yanını saymazsak öncesindeki hazırlık. İyi bir görüntüleme olması için bağırsakların temiz olmasi gerekiyor. Bunun için de 4 litre suda çözülüp içilmesi gereken bir ilaç var. Kimilerine göre müthiş iğrenç olan ama bana kalırsa oldukca nötr bir tadı olan bu sıvıyı bardak bardak 4 saatte içmeniz gerekiyor. Ilk saat herhangi bir etki göstermiyor ama ondan sonraki 3 saat tuvalet ile bardak arasında geçiyor....çok sert silmeyin, tahriş olmayın :) 4 saatın sonunda ne kadar temizlendiğinize kendiniz bile şaşırıyorsunuz :) sadece saydam bir sıvı kalıyor....

Tabii bu işleme başlamadan önce tüm gün aç kalmanız gerektiğini söylmeye gerek yok. Tedaviye kadar hemen hemen 24 saat herhangi bir kati yiyecek almıyorsunuz.

Bağırsak temzileme sürecinin en sıkıntılı tarafı ise lavman. Kıçınıza bir yakınınızın birşey sokuyor olmasında rahatsiz olmayacaksaniz yardım da alabilirsiniz ama pekala tek başınıza da yapabileceğiniz bir işlem. Ufak bir plastik şişenin içerisindeki sıvıyı makatınıza boşaltmaktan ibaret. Bir iki dakika sonra da tuvalete koşturuyorsunuz....

Hastanede soyunduktan sonra ve bir hasta önlüğü giydirildikten sonra en savunmasiz halde burunuza bu işkenceye bilerek ve isteyerek katlandığınızı, herhangi bir problem çıkarsa hasteneyi ya da doktoru dava etmeyeceğinize dair bir belgeyi burnunuza dayıyorlar. Adeta kurbanlık koyun misali teslimiyetci bir durumdayken, dün gece yaşadığınız sıkıntılı anlardan sonra o belegeyi imzalamayi reddedip giden var midir acaba? Ben sadece şöyle bir göz atip imzaladim.

Yine şanslıydım ki kolonoskopi işlemimi uygulayacak doktor ve ona yardımcı olacak olan iki hemşire de kadındı. Ne da olsa kadının eli daha hafif oluyor :) Ayrıca yarı baygın, kıçı açıkta, özür dilerim ama en uygun sözcük bu; domalmış bir vaziyette 3 erkek ile aynı odada olmanin her erkek için rahatsiz edici olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Damardan aldığını bir sıvı ile bir bakıyorsunuz ki işlem bitimiş. İşlemin kendisi hakkında çok az şey hatırlıyorum, hayal meyal hatırladığım anlarda da herhangi bir rahatsizlik anımsamıyorum. Hatta yatağın kenarındaki ekrandan zaman zaman kameranın ilerleyişini takip ettiğimi anımsıyorum. İyi göremediğim için hemşirenin işlem başlamadan çıkardığı gözlüğü geri taktığını da hatırlıyorum mesela...

Sonrasında biraz dinlendikten sonra refakatcinizin sizi eve götürmesini istiyorlar...

Özet olarak rahatsiz ama korkulacak birşey yok. Uyuşturmadan yapan merkezler de varmış ama ben uzak durmanızı tavsiye ederim.


4 Ekim 2010 Pazartesi

Auto King


A: Ya mesela arabanı çarpıyorsun sonra da hiç bir ücret ödemeden tamir ettiriyorsun


B: Evet canım ona kasko diyorlar. Sonra da bir sonraki sene prim ücretlerini artırarak bunu senden çıkartıyolar!


A:Yok ya öyle değil, bu farkli. Hem arabayı tamir ettiriyorsun, hem de hasarsızlığın düşmüyor. Yani seneye indirimini yine aliyorsun


B: Nasil yani?


A: Baya işte, Auto King diye bir yer var. Bunlarin sigorta şirketleri ile anlaşmaları var "Mini Hasar" kapsamına giren hasarlari yilda dört kere ücretsiz tamir ediyorlar....


Böyle dediler, ben de aslinda pek de mini hasarli sayılamayacak arabamı bugün Maltepe'deki Auto King'e gösterdim.


Geçenlerde yoğun bir baski altinda park etmeye çalışırken (inanılmaz sıkışmıştım ve gerçek anlamıyla altıma yapmak üzereydim :) ) kaldırımdan yola doğru bombe yapmış olan ağacı fark etmeyip tamponda çocuk kafasında bir göcük edindiğimde ve bunu nasil tamir ettirebileceğimi araştırırken önerilen çözüm buydu.


Auto King'e gidiyorsunuz, sigorta poliçenizi gösteriyorsunuz, sonra nazik bir uzman sizinle birlikte yemiş olduğunuz halti incelemeye geliyor. Ama hiç bunu da nasil başardın falan dememesi ayrica bir arti puan :) Arabanın sağına soluna bakıyor, bunu bedava yapariz, bunu yapamayiz ama söyle böyle olur diye güzek güzel anlatiyor ve size bir randevu veriyor.


Gerisini ben de henüz bilmiyorum. Randevumu aldim bekliyorum, sonucu size de burada anlatirim.


Aslında bir de sol arka kapıda nazik! birkaç çiziğim var :( , eğer onlari da yaptırmaya kalkarsam nasilsa hasarsızlığım bozulacaği için Auto King'e hiç gitmeyedebilirim ama yine de anlatmaya faydali bir hizmet sunuyorlar diye düşünüyorum...

3 Ekim 2010 Pazar

Deniz Kızı Restoran




Yalıkavak'ta bir akşam balık yemeğe çıkmak istedik ve araştırdıktan sonra Sait'in Yeri'ni çok tavsiye ettiklerinden oraya gitmeye karar verdik. Ancak nasılsa yüksek sezonda değiliz, yer vardır diye düşünüp gittiğimiz için yer bulamadık. Toyluk işte... :)




Neyse ki Gerişalti Mevkii'nde sahil boyunca ardarda çeşitli restoran bulunduğu için başka bir mekan bulmakta zorlanmadik. Allahtan şansımızın da yardımıyla muhteşem manzarası olan Deniz Kızı restorana girdik:




Denize sifir bir masa, hafif bir esinti, lezziz mezzelerin ardindan taze bir balik ve yanıda raki (veya beyaz şarap?).... karşınızda bir dünya güzeli (yakışıklısı), hele bir de günbatımına denk gelirseniz, ki burasi gün batımını tam karşıdan görüyor, cennet böyle bir yer olsa gerek diye düşünür ve acaba emekliliğimde buraya mı yerleşsem diye hayal kurmaya başlarsaniz.




Böyle yerlerde pek rastlamadığınız ölçüde iyi bir fon müziği ve kibar garsonlar vardi. Yalıkavak'ta genel olarak birçok Turizim beldesinde rastlananın tersine servis elemanlari çok kibar ve görgülüydü. Sonuçta en lezzetli yemek bile bir hödük tarafından servis edildiğinde değerini kaybediyor :) Ne yazik ki birçok işletmeci bunun farkında değil, ya da işlerine gelmiyor...




Tüm bunların ardından gelen hesap da makul olunca tam anlamıyla memnun ayrıldık. İki kişi 100 TL ödeyip otelimize döndük.




Tek olumsuz yanı hesabın biraz geç gelmesiydi ama sonuçta rahat olun, tatilde değil misiniz? Bir yere mi yetişeceksiniz ki..... ne de olsa tatilde büyük şehir koşuşturmasını geride bırakmak lazim dimi?






15 Eylül 2010 Çarşamba

Club Flipper


Agustos sonu gibi tatil için Yalıkavak'a tatile gittik ve bu yazi bir dizi yazinin ilki olacak. Ilk önce kaldıgımız yerden yani Clup Flipperdan başlamakta fayda var.


Sanirim club flipper en eski tatil köylerinden biri. Bundan 15 yil önce bile adını duyardım, birkaç kere Bodrum'a hatta Yalıkavak'a da gitmeme rağmen hiç gitmemiştim. Sanirim zamanla burasi bir tatil köyünden daha çok bir yazlıkcı sitesine dönüşmüş.


Herşey dahil paketli bir tatil imkanı sunmuyorlar, sadece yarım pansiyon imkanı var ama anladığım kadarıyla pek de fazla kullanılmıyor çünkü buradaki tüm tatil konutlarinda mutfak da bulunduğu için insanlar kendileri yemek yapiyor veya canlari istediğinde dışarı çıkıp birşeyler yiyorlar. Tatil köyü içerisinde bir bakkal bile var; Süper Bakkal, yazısını da Süpermen ablemi gibi yapmışlar komik olmuş.


Bu bakkaldan her istediğinizi alip odanizda (evinizde) keyif yapabiliyorsunuz. Odalar beş kişinin kalabileceği şekilde dizayn edilmiş ve birçok oda yenilenmiş olmasına rağmen çok konforlu değil. Rahatsiz edici bir durum da yok tabii ama öyle gözünüzü, gönlünüzü okşayacak bir konfor da beklemeyin. Odalar gün aşırı temizleniyor; havlular ve tuvalet kağıdı falan yenileniyor ama şampuan veya sabun yok mesela.


Odalardaki mutfakta tabak, çanak, firin, su ısıtıcı, kocaman buzdolabi falan herşey mevcut. Hatta mikrodalga firin bile var. Ayrica plazma TV de var. Tatil benim için kanepede oturup tembellik yapmaktir diyenler için herşey var yani :) (ama uyarmış olayim deri koltuk terletiyor biraz)


Tesiste üç havuz ve iki plaj bulunuyor. Deniz varken havuza niye gidilir bilmiyorum ama artik gönlünüze göre birini seçersiniz. Ben özellikle mavi bayraklı, kumsuz plaji beğendim. Su gerçekten berrakti ve etrafta bir sürü balık yüzüyordu. O kadar fazla ki balık tutmak yasaktir diye uyari koymalari bile gerekmiş. Nihayet müzik çalmayan bir plaj bulduğum için oldukca mutluydum (yaslaniyor muyum ne :) ).Plajda eğlence, müzik, şamata peşindeyseniz kumsal plaja gitmeniz gerekiyor ama...


Eğer eğlenmek istiyorum ama tesisten çıkmayacağım, ben all-inclusive takılır gerisine karışmam diyorsaniz burasi kesinlikle size göre değil. Burada en iyi yöntem tatile arabayla gelip gündüz muhteşem denizde keyif yaptıktan sonra akşam dışarı çıkmak. Ha biz arbayla gitmedik ama yine de her akşam dışarı çıktık ve sonraki yazilarda öğreneceğiniz gibi çok eğlendik.

Club Flipper Yalıkavak'a dolmuş ile beş-on dakika uzaklıkta, buradan Bodrum'a devam edebilirsiniz ama Yalıkavak da gerçekten çok güzel burada da vakit geçirmenizi tavsiye ederim.

1 Ağustos 2010 Pazar

İğneada


Yazın sıcağında Istanbul'dan kaçacak yer arayanlar için İğneada iyi bir alternatif olabilir. Istanbul'dan yaklaşık 250km uzaklıkta ve arabayla 3 - 3.5 saat civarinda sürüyor. Arabayla gidecek olursaniz Demirköy mevkiinde oldukca virajli olan yolda yavaşlamak zorunda kaldığınız için sıkılacağınıza muhteşem ormanin keyfini çıkarmanızı tavsiye ederim. Bu bölüm dişinda yol oldukca rahat.


Eskiden İğneada'da pansiyonlar veya o ayarda oteller dişinda pek bir konaklama imkani yokmus ama son zamanlarda açılan İğneada Resor Hotel daha komforlu bir tatil imkani sunuyor. Odalar oldukca temiz ve düzenli. Mümkünse doğrudan denize bakan odalardan birini kapmaya çalışın hatta bütçeniz müsaitse neden camın yanında jakuzi bulunan bir suit olmasin :) . Açık büfe yemekler beklediğimden daha iyiydi ama otelde asasörlerin yetersiz olduğunu söylemeliyim.


İğneada plaji koy boyunca uzaniyor ve çok ince olmasa da tüm sahil boyunca taşsiz kum. Malum karadeniz çok tuzlu değil ama dalgali ve bu özelliğini burada da gösteriyor. Aslında sahilin limana doğru kisimi daha az dalgali. Bu açıdan otelin konumu biraz yanlış olmuş denebilir.


Plajda çeşitili su sporlarını da yapabilirsiniz, bunun dişinda vakti olanlar Longoz ormanında bir gezintiye de çıkabilir ama onun dşinda ilçede çok da yapacak bişe yok.


Bir akşam gerçekten çok güzel bir manzarası olan ve Istanbul ile karşılaştırınca ucuz kalan Liman Restoran'da balık yemenizi de tavsiye ederim.


25 Temmuz 2010 Pazar

Anayasa Değişikliği ve Referandum

Biz onlari seçtik gidin bizim yerimize karar verin, ülkeyi daha güzel bir yer haline getirin diye. Onlar ise kavga edip durdu, kendi aralarında anaşamadılar ve karar vermek yine bize kaldi.
Hangi siyasi görüşte olursanız olun, hangi partiye oy vermiş olursanız olun 12 Eylülde ne oy verecekseniz verin ama karar vermeden önce neye oy verdığınızı bilin. Aşağıdaki linkte anaysa değişikliği karşılaştırmalı tablosunu bulabilirsiniz:
Bu linkte de nerede oy vereceğinizi görebilirsiniz:

Adana Dostlar Kebapcısı


Küçükyalı sahilde yeni bir Adanalı Dostlar Kebapcısı açılımış. Hemen evlendirme dairesinin karşısında, minibüs yolundan sahile çıkarken hemen solda...


Girdiğiniz zaman çalışanların ilgisi mekanının farklılığını hemen ortaya koyuyor çünkü çok kibar ve ilgililer. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olduğunda anında yadımcı olan birileri var. Bu yaz sıcağında bahceli bir mekanda kebap yemek istiyorsanız doğru adres burası olabilir. Yeni açıldığı için mi bilmiyorum ama gerçekten herşeye özen gösteriyorlar, umarım başarıyı elde ettiklerinden sonra bozmazlar.


Önce birçok kebapcıda olduğu gibi peynir, tereyeğı, salata, mezeler ve salatalar ile başaldık, minik pideler ve içli köfte ile (ki çok lezzetliydi) devam ettik. Ana yemek olarak da ortya karışık birşeyler aldık ama ben en çok Adanasını beğendim. Kesinlikle tavsiye ederim. Sonrasında da tatlı ve meyve ikram ettiler.


3 kişilik alkol olmayan masaya 100 tl hesap geldi ki sanirim bu kalitede bir mekan için ne ucuz ne pahali, uygun bir fiyat diyebiliriz. Sahildeki Senol Kolcuoğluna sıkı bir rakip geldi....


Benim tek eleştirim Adana Dostlar Kebapcısının tabelası ile ilgili. Bu güzel restoranın tabelası daha şık olmalıydı diye düşünüyorum. Şu anki hali biraz, nasil desem, "amele" duruyor.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Üç Mekan: Tappa, Namli ve Taps


Üç mekan ile ilgili deneyimim var. Bir tanesi olumlu, diğer ikisi ile ilgili şikayetim var. Önce olumlu olan ile başlayalim.


Meydan alışverişi merkesinde bulunan Tappa Italiana Cinebonus ana girişinin karşısında bulunuyor. Oldukce şirin bir yer ve özellikle makarna çeşitleri ile ön plana çıkıyor. Bunun dışında tavuklu veya etli ana yemekler de mevcut. Örneğin ben et şinitzel yedim ve oldukce lezzetliydi. Yanında elma dilim patates ve salata ile getirdiler. Yemekte önce sebze salatasini da denedim ve kesinlikle tavsiye ederim, çok beğendim. Iki kişi, iki çorba, iki ana yemek, birer içecek ve sonrasinda çay ve türk kahvesi toplam 57 tl ödedik...... ben memnun ayrildim.


Son günlerde gittiğim diğer bir mekan da Leventteki Namli. Kebaplarına, mezelerine falan söyleyecek bir şeyim yok. Yıllardır kalitesi ile bilinen bir mekan zaten ama bu gidişimde hesaba biraz daha özen göstermeleri gerekirdi. Hesaplarda hatalar nedense hep içki içlen mekanlarda oluyor. Bu sefer de bol rakılı ve birali kalabalik bir masaya amiyane tabiri ile hesabı geçirmek istediler herhalde.... veya hesapta "bir yanlışlık olmuş efendim" diyelim...Hesabi geri gönderince doğru hesaplayildiler neyse ki...


Benzer bir durumu da Cadde'de Taps'ta yaşadık. Masanın pek kalabalık olmaması ve hesaptaki hata üzerine garsonun tutumu bu sefer gerçekten bir hata olduğu izlanimini yaratti. Mekan güzel, akşamlari restoran havasında çıkıp bara dönüşüyor ve kendi ürettikleri biralari tadabiliyorsunuz. Özellikle bira severler için uygun bir yer. Hatalı hesap (iki kere!!) döndükten sonra en azından bize çay ve kahve ikram etme nezaketinde bulundular.

TUV Turk


Gecenlerde ikinci el bir araba aldim (ki bu macerayı da baska bı zaman anlatirim). Süresi bitmek üzere olduğu için de Arac Muayenesine götürmem gerekti.

Daha önce aracımı hiç muayeneye götürmemiştim ve TÜVTÜRK randevu sistemi olduğunu duyunca muameleci kullanmak yerine kendim gitmeye karar verdim.

Benim hayalim aldiğim randevuya göre saatinde istasyona gitmek ve bir iki bilemediniz üç saatte işleri halledip çıkmaktı.Ancak pek de öyle olmadı.

Önce randevu saatinden biraz önce gidiyorsunuz ve kaydınızı yaptırıyorsunuz kı bu aşama nereden baksanız 45 dakika sürüyor. Bunda sonra size verilen sira numarasını bekliyorsunuz,bekliyorsunuz, bekliyorsunuz.... şaka yapmıyorum üç saatten fazla bekledim. Orada söylediklerine göre randevu almayınca daha çabuk oluyormuş :)

Eğer aracınızda benımkinde olduğu gibi ufak bir ariza çıkarsa yandiniz. Büyük bir problem olsa o kadar dert etmezsiniz. Nasılsa halledilmesi gerekiyordur ama ufacık bır problem olduğunda bu hiç de hoş olmuyor.

Fren ana merkezindeki ufak bir sorun çıktığı için hemen sanayiiye gittim, yarim saatte 20 liraya problemi hallettim ve tekrar muayene istasyonuna döndüm. Yaklaşık olarak bir üç saat daha bekledikten sonra doğru dürüst kontrol edilmeden nihayet muayeneyi geçebildim.

Bilmiyorum belki bana böyle denk geldi ama bütün cumartesi günümü orada geçirmek sorunda kaldim. Sanırım muameleci o kadar da kötü bir fikir değil... ya de en azında sabahın körüne randevu almaya özen gösterin o zaman daha çabuk oluyormuş...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Electro World


Şu an bu yazıyı geçenlerde yeni aldığımız Compaq Mini netbook ile yaziyorum. Yeri gelmişken de belirteyim bu netbookun mucidi her kimse büyük adammiş... koca koca laptoplardan kurtulduk sayesinde.

Eski laptop evdeki kötü kullanıma daha fazla dayanamayınca bir tane netbook alalım dedik ve Kozyatağı Electroworld'de çok uygun fiyata bu netbooku bulduk. Ancak bu ürünü ucuza bana sunduklari için ne kadar memnunsam verdikleri servisten dolayi da o kadar şikayetciyim.

Hevesle netbooku aldik eve geldik ve bir an önce çalıştırdık. Ilk kurulum sirasinda ekranda bazi cizirtilar fark ettim ama kurulum tamamlandığında düzelir diye üzerinde fazla durmadim. Ancak malesef öyle olmadi ve ekran cizirdimaya devam etti.

Netbooku kaptığım gibi magazaya geri gittim. Bu arada belirtmekte fayda var; bu mağazaya oldukca uzak oturuyorum. Tech Guys diye bir bölümleri var orada netbooku gösterdim ve ürünün hatali olduğunu söyleyip değştirmelerini istedim. Kontrol ettiler ve ürünün hatali olduğunu kabul ettiler ama herhangi bi özür dilemediler. Benden size bir tavsiye, sattığı ürün ile ilgili sorumluluk hissetmeyen mağazalardan uzak durmakta fayda var. Evet, tabiiki onlar bu ürünü üretmiyor ama yine de sonuçta bunun satışını yaptığına göre sorumluluğunu da taşımalı.

Neyse, sonuçta değiştirmeyi kabul ettiklerine göre çok da problem değil. Ayni problemi tekrar yaşamamak için ürünü orada açmalarını istedim ki tekrar o kadar yolu gidip gelmek zorunda kalmayayım. Bilgisayarı açtılar, ekranı kontol ettiler ve herşey düzgün görünüyor. Bir yandan da netbook ilk kurulumunu yapiyor. Bu kurulum biraz uzun sürdüğünden bilgisayarı kapatmanın bir sakıncasi var mı diye sordum. Amacim bir an önce netbooku alıp eve gitmek.

Oradaki görevli arkadaş hiç bir sorun olmayacağını söyleyip bilgisayarı kapatmaya kalkti. Tam kapatırken kendisini uyardim :"Ekranda bilgisayari kapatmayın yaziyor, bi problem olmasın" diye ama arkadaş kendinden gayet emin netbooku kapatti. Ben de eve doğru yola çıktım.

Evde ikinci bir hevesle netbooku açtım ki bir de ne göreyim. Kurulum hata veriyor.... Hemen Electroworld'u aradım o görevli arkadaş ile konuştum ama telefondan yapılacak bişe yok. Yeniden yükleme yapmak gerekiyormuş!!! Daha bir kere bile tam açamadığım bilgisayara yeniden yükleme yapacakmış!! Istemedim tabii, iade talebinde bulundum. Ne dese beğenirsiniz. Efendim bu yazılım hatasıymış bunun ile ilgili değişiklik yapamazlarmış... Ya ne yazılımı baya sen bozdun işte....

Telefondaki tartışma bir sonuca ulaşmayınca, mecbur atladim tekrar gittim mağazaya. Biraz bağrış çağırış sonunda kabul ettiler yenisini vermeye ama bu arada benim tüm cumartesi günüm rezil oldu.

Valla ucuz mucuz bilmiyorum ama oradaki yetkililerin tutumundan da bilgilerinden de şikayetciyim..... şikayetciyim ama doğru dürüst bir şikayet merkezi bile yok.

Papa John's Pizza


Vay be bloga bi'şeyler yazmayalı ne çok zaman olmuş. Ama tekrar dönüş yapmak için iyi bir sebebim var; Papa John's Pizza...


Son zamanlarda yediğim en güzel pizzalardan birini yedim hem de eve sipariş etiğimiz halde. Kim bilir yerinde ne kadar güzel oluyordur? En yakın zamanda denemek lazim.


Bir kere Pizza Hut ve benzeri pizzacılarda olduğunun aksine son derece bol mazemeli bir pizza geldi. Adamlar hiç cimrilik yapmadan nefis bir pizza hazirlamışlar. Böyle olunca sadece hamur yiyormuş gibi hissetmiyorsunuz. Sanirim mazemelerin kalitesinden dolayi tadi da çok lezzetliydi. Nasil tarif edeyim bilmiyorum, alin ve tecrübe edin...

15 Nisan 2010 Perşembe

Selçuk Nakliyat

2.5 hafta önce taşındık. Taşınma arifesinde epey nakliye firması araştırdığım için deneyimlerimi hemen sizinle de paylaşmak istedim. Eleye eleye elimde 3 firma kalmıştı. 1- DTN 2- Topçuoğlu 3- Selçuk Nakliyat.

DTN’yi aradığımda cevap olarak Mayıs ortasına kadar “fully booked” olduklarını söylediler. Evet, evet, kokoşlar aynen böyle söylediler. Topçuoğlu ve Selçuk’a ise Cumartesi sabahına randevu vermiştim. Gelip eşyalarımı görsünler, görüşelim, fiyat alalım diye. Topçuoğlu, biraz lakayıt çıktı çünkü Cuma günü hiç aramadan çat kapı gelmiş. Evde temizlikçi vardı. Bir güzel girmiş içeri, eşyalara bakmış, bir de bana not bırakmış. Akşam arasınlar fiyat konuşalım diye. Akşam aradım. Bana ilk söylediği “x liradan aşağı olmaz”. Neyse, neticede biz Selçuk Nakliyat’ı seçtik ve çok da memnun kaldık. Taşınacağımız gün, saat 08:20’de 7 kişi geldiler. Saat 11:40’da tüm eşyaları paketlemişlerdi ve yeni evimize yola çıktık. Yeni eve eşyaları yerleştirip çıkmaları ise saat 14:30 oldu! Bu kadar kısa sürede bitmesine çok şaşırdım. İşlerini büyük titizlikle yaptılar. Üstelik, salonu kafamızda tasarladığımız gibi yerleştirdiklerinde beğenmedim ve bunu söylememe rağmen, "yok, siz beğenmediniz böyle" deyip kendiliklerinden bir de şöyle yapalım, bir de böyle bakın vs diyerek koltukların yerlerini değiştirip durdular :)

Mutfakta ve salondaki hiçbir kırılacak eşyamı sarmamıştım. Sadece havlu, çarşaf ve kıyafetlerimizin bazılarını kaldırmıştım. Firmanın beni şaşırtan bir hareketi örneğin, salonda yemek takımlarını sarmaya başlamadan önce elemanın gidip banyoda ellerini yıkaması ve gazete kağıtları yerine beyaz kağıt kullanmasıydı. Hoş, annem ve benden çatlak olduğumuz için yeni eve gidince 2 gün boyunca herşeyi tek tek yıkadık, o ayrı :)

Daha detaylı bilgi ve fotoğraflar için web sitelerini inceleyebilirsiniz...

Krispy Kreme


Bu güzelliklere bayılıyoruuummm. Krispy Kreme’i keşfettikten sonra senelerdir dostum olan Dunkin Dounuts’ı aldattım, itiraf ediyorum. Ama suç bende mi? Krispy Kreme’den doughnut yiyen varsa bana hak verecektir. Benim favorilerim, bir çikolata manyağı olarak chocolate cake ve içi çilek dolgulu olan dounut. Ihhhmmm.

Ağzımızın suyu aktı, yeter, sadede gel, nerede bulacağız biz bu güzellikleri diyorsanız; Şaşkınbakkal’da Barış Büfe’nin sokağından başınızı içeri uzatırsanız göreceksiniz hemen. Ya da Palladium’da ve Capitol’de de bulabilirsiniz. En son Maltepe Carrefour’da da açılacak diye pankartını görmüştüm. Orası da açılmıştır herhalde. Avrupa yakasındakiler, üzülmeyin, sizi unutmadım. Cevahir’de var yanılmıyorsam. Başka da şimdilik şubesi yok. Ama hiç şüphem yok, yakında mantar gibi türemeye başlar her yerde.

Markayla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz, buraya tıklayınızzzz.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Korsan Taksi


Ekonominin güzel yani bir yerde bir açık olduğu zaman onu dolduracak birilerin mutlaka çikmasidir. Talep varsa yasadisi da olsa arz mutlaka geliyor.
Istanbul'da toplu ulaşım ile bir yere gitmek zaman zaman işkenceye dönüştüğü için ve koca kentte mesafelerin uzunlugu taksiyi de pahali bir ulasim araci haline getirdigi icin Korsan Taksi diye bir uygulama icat oldu. Rent a Car kisvesi altinda Istanbul'un hemen hemen her yerinden ulasim sagliyorlar. Özellikle havaalanina giden ve havaalanindan dönen yolcular sik kullanmaya basladi korsan taksileri. Ne de olsa oldukca ucuza geliyor. Sistem söyle isliyor:
Esinizden dostunuzdan ya da sagda solda dagitilan brosürlerden korsan taksinin telefonunu bulup ariyorsunuz. Saat kacta nerden nereye gideceginizi söylüyorsunuz, ücreti ögreniyorsunuz ve bildiginiz sivil bir arac o saatte sizi almaya geliyor. Yanliz eger refereransiniz yoksa ve söför tipinizi begenmediyse (!?) hic durmadan, sizi almadan yoluna devam edebilir de. Malum korsan taksicilik yasadisi ve son zamanlarda cok yayginlastigi icin sivil polisler müsteri kiligina girip korsan taksi avina cikmis. Yakalananlar saglam bir para cezasi ödüyorlar ve arabalari bir süreligine baglaniyor.
Eger yolcu olarak kabul edildiyseniz yol boyunca söför önce kendini tanitmaya basliyor ve sonra da detayli olarak sizi tanimaya calisiyor. Bazi korsan taksiler mimli olduklari icin polisler tarafindan kontrol amacli cevriliyorlar. Böyle bir durumda arkadsimi (akraba, komsu vs) tasiyorum diyebilmek icin sizi önceden tanimaya calisiyorlar.
Bu önlemi almayan bir korsan taksici, arkadasim ile birlikte havaalaninda cevriliyor ve polis arabadan indirdikleri söförü ve arkadasimi ayak üstü ayri ayri sorguya cekiyor. Tabii birbirlerinin adini bile bilmedikleri icin cuvalliyorlar.
Aslinda görünürde bir para alisverisi olmadigi icin bir sorun yok ama polis arkadasimi karakola davet edip ifade almak ile tehdit edince ucagi kacirmaktansa korsan taksi kullandigini itiraf etmek daha akil kari oluyor. Sonucta yolcu icin bir sorun yok, sadece tatsiz bir ani.
Bütün bu sorunlardan dolayi korsan taksiyi aradiginizda sizden referans isteyebiliyorlar ama devamli müsteriler icin bir problem yok tabii. 

Sakiz Adasi Cafe


Bayilirim Izmire. Özellikle bahar aylari ve yazin sicaklari cok bunaltmadigi zaman gercekten yasanacak sehirdir Izmir. Son gittigimde Kordon'da nispeten yeni acilmis olan bir cafeye götürdü arkadaslar; Sakiz Adasi. Tema Sakiz üzerine kurulu ve bircok de fakli cesitte recel satisi var cafe icerisindeki stantta ama benim gönlümü orjinal bir cay servisi ile kazandilar.
Cayin yaninda, su dolu bir bardagin icerisinde bir kasik sakiz getiriyorlar. Önce ne ise yaradigini anlamadim hatta arkadaslar yalayacaksin dediklerinde dalga geciyorlar sandim ama gercekten de yalamak gerekiyormus. Malum sakiz, icerisindeki ensülin sayesinde dogal olarak tatli. Caya seker katmak yerince önce sakizi yaliyorsunuz sonra cayinizi iciyorsunuz. Süper oluyor, hem eglenceli hem de tatli :)

19 Ocak 2010 Salı

Pratik Depo


Gecen gün Bagdat caddesinde yürüken dikkatimi cekti internetten arastirip ögrendim. Pratik Depo diye bir uygulama varmis. Sezonluk kullandiginiz esyalarin depolanmasi icin pratik bir sistem gelistirmisler. Ariyorsunuz geliyorlar, istediginiz esyalari portatif bir depoya koyuyorlar, kapiyi kilitleyip anahtari size veriyorlar. Sezonu geldiginde depoyu yine ayaginiza getirip siz istediginizi alip koyduktan sonra geri götürüyorlar. Aylik 45tlden baslayan fiyatlar bana makul gibi geldi ama ihtiyac oldugunda detayli incelemek lazim.

Valla ögrenciyken cok isime yarayabilirdi bu :) Zaten cok esyam yoktu. Yaz sonu kiraci oldugum evden ayrilir esyalari depoya brakir, kis basi da yeni tasinacagim eve getirtirdim. 3, 4 aylik kira da bana kalirdi :)