Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2008 Pazar

Simdi ya da Asla (The Bucket List)

Amansiz bir hastaliga yakalandiklari icin hayatlarinin son demlerini yasayan iki erkek ölmeden önce mutlaka yapmalari gereken bir liste hazirlarlar ve bunu birer birer gerceklestirmeye baslarlar. "Simdi ya da Asla"yi boyle ozetleyecek olursak yanlis yapmis olmayiz belki ama filmin ruhunu kacirmis oluruz gibime geliyor.

Öncelikle film birbirine tamamen zit iki karakterin bile ayni kaderi paylasmak durumunda kaldiginda nasil dost olabildiklarini gosteriyor. Jack Nicholson (Edward Cole) sifirdan zengin olmus aksi bir multi-milyoner, Morgan Freeman (Carter Chambers) ise ailesini gecindirmek pahasina hayallerinden vazgecmis usta bir tamirci. Ikisi de kanser olup ayni hastane odasini paylasinca dost oluveriyorlar (Hayat da gercekten böyle degil midir? Normalde arkadas olamayacagimizi dusundugumuz insanlarla hic beklenmedik durumlarda kader birligi edince, aslinda o kadar da farkli olmadigimizi anliyoruz. Özellikle askerlik yapmis olanlar ne demek istedigimi daha iyi anlayacaktir sanirim). Sadece bir kac ay ömürleri kaldigini ögrendiklerinde ise ölmeden önce yapilmasi gerekenleri iceren bir liste yapiyorlar. Ciktiklari yolculukta izleyiciyi dünyanin farkli güzellikleri ile bulusturuyorlar; Misir Piramitleri ve Tac Mahal gibi.... Bircogu hemen herkesin bildigi turistik yerler. Bence de bunlar ölmeden once görülmeli ama siz siz olun mümkün oldugunca bunlari genc yaslarinizda tamamlayin ve hayatinizi bunlari tecrübe etmis olarak sürdürün.
Film, evlilik ve aile ile ilgili de ilginc bakis acilari sunuyor. Carter Chambers baba ve koca olmaktan tamamen kendi hayatini unutmus bir adam portresi ciziyor ve sokakta karisinin elini tutmadan yürümenin ozlemini yasayan bir adamken seyahatin sonunda yeniden karisina tutkuyla asik bir adama donusuyor (Filmlerde bunu tetikleyenin hep baska bir kadin olmasi da ironi olsa gerek). Ne yazik ki bazen birini ne kadar sevdigimizi ve deger verdigimizi ancak ondan bir sure ayri kaldigimizda anliyoruz. Tabii bu ayriligin sebebi ölümse cok gec kalmis oluyoruz. Günlük yasamin akisinda bazen kenara cekilip bir soluk almak gerekiyor sanirim. Edward Cole ise bize ailenin önemini ve hic kimsenin yalniz ölmek istemeyecegini hatirlatiyor. Bir multi-milyonerin bile. Filmden cikinca bir aileye, dostlara, sevgiliye veya cocuklara sahip oldugunuz icin mutlu hissedebilirsiniz. Bunlarin hicbirine sahip degilseniz film sizi melankoliye sürükleyebilir :)
Filmin bir sahnesinde Morgan Freeman eski Misirlilarin inancina göre cennetin kapisinda sorulacak olan iki sorudan bahsediyor. Bence hayatimiz icin önemli iki yol gösterici olabilir bunlar. Hayattan zevk aldiniz mi?... Hayatta baskalarina zevk verdiniz mi?

8 Şubat 2008 Cuma

Ben Efsaneyim (I Am Legend)


Ben Efsaneyim (I Am Legend), oyuncu kadrosu olarak pek geniş olmasa da (tek kişilik gösteri demek yanlış olmaz herhalde) Will Smith’in oyunculuğu ve görsel efektler genelde sürükleyici bir film çıkarmış ortaya. Bilimadamları kansere çare bulayım derken insanı ışığa aşırı hassas birer zombiye çeviriyor ve biz hayatta kalan son kişi olarak Will Smith’in mücadelesini seyrediyoruz. Macera üçüncü dünya savaşında yok olmuş dünyanın çorak çölleri gibi bir ortam yerine ıssız New York sokaklarında geçiyor. New York’a gitmiş olanlar için eminim çok eğlencelidir oraları ıssız görmek.

Will Smith dünyada tek başına kalmanın psikolojisini oldukca güzel yansıtıyor ama bazı sahneler gereksiz uzuyor ve filmin akıp gitmesine engel oluyor. Onun dışında sık sık koltuğunuzda geri sıçramak zorunda kalabilirsiniz çünkü aksiyon sahneleri oldukça başarılı. Will Smith’in köpeğinin peşinden karanlık hangara girdiği sahnede ise güzelce geriliyorsunuz.

5 Ocak 2008 Cumartesi

Kabadayı

Uzun zamandir sinemaya gitmiyordum ama Kabadayı'ya gitmemek olmazdı. Şener Şen adı zaten film için bir garanti oluşturuyor ama filme gidecek olursanız göreceksiniz ki filmin gerçek starı Kenan İmirzalıoğlu. Bu filme sadece final sahnesi olan "Devran Ruleti"ni görmek için bile gidilir bence...

Kenan İmirzalıoglu'nu pek sevmezdim aslında. Deli Yürek dizisini de Acı Hayat'ı da izlemez ve sevmezdim ama İmirzalıoğlu'nun bu filmdeki performansı gerçekten olağanüstü. Film'den çıkıtığımda ilk yorumum "Müthiş oynamış!" oldu. Aslında bu belki de film için o kadar da iyi olmayabilir. Dönüp filmi düşündüğümde biraz daha hareket olabilirmiş diye düşünüyorum ama yine de filmin başından sonuna kadar hiç sıkıldığımı hatırlamıyorum. Dizilerde bol bol seyrettiğimiz Mafya - Derin Devlet -Komplo olaylarına çok fazla girilmemesi de iyi olmuş bence. Bunun yerine Mafya ile Kabadayı arasındaki farkın işlendiği bir kurgu filme farklılık kazandırmış.
Bu arada filmdeki esas kızın (Karaca-Aslı Tandoğan) Devran'ın erkekliğine hakaret ettiği sahnenin de filmin akılda kalıcı sahnelerinden olduğunu söylemeliyim. Cinsel içerikli olduğundan mı yoksa erkeklerin korkulu rüyası olmasından mı kaynaklanıyor bilemiyorum ama film hakkında konuşulduğunda bu sahne atlanmıyor ve Kenan İmirzalıoğlu yine çok başarılı. Efemine bir erkeği (Sürmeli - Rasim Öztekin) yaşlanmış olarak izlemek de oldukça farklı ve eğlenceli. Genelde bu tip karakterler hep gençlik yıllarında canlandırılır. Filmde Ali Osman'ın gençliğine bir flashback de hoş olurmuş bence ama n'apalim o kısım da kendi hayal gücümüze bırakılmış.

Kabadayı hafta sonunuzu değerlendirmek için iyi bir alternarif, benden söylemesi. Sonunda kötü adama sempati duyduğum filmeri hep sevmişimdir zaten...