12 Şubat 2008 Salı

Gaste

Son günlerde sabahları sokaklarda size bedava gazete vermeyi teklif eden gençlerle karşılaşmış olabilirsiniz. Insan önce istemdışı olarak almaktan çekiniyor çünkü alışmışız orada burada abuk sabuk reklam broşürlerine. Ancak geçen gün aldım bana uzatılan gazeteyi ve Gaste ile karşılaştım. Alıştığımız gazete formatında değil. Bir kere yurt dışındaki tabloid gazeteler büyüklüğünde. Yanlış hatırlamıyorsam star gazetesi ilk çıktığı zaman bu boyuttaydı ama sonra ya tutmadı ya da maliyetleri daha yüksek olduğu için kaldırıldı. Halbuki yolda okumak için çok daha elverişli bir boyut bu. Otobüste, metroda veya vapurda dipdibe otururken yanınızdakinden rahatsız olmazsınız.

İçerik olarak bu gazete daha çok Istanbul ve dünya gündeminden oluşuyor ve sabah yolculuğunuza bedavadan bir renk katıyor. Güncel politika, spor, teknoloji ve Istanbul rehberi gibi sayfaları da mevcut. Isteyene bulmaca da var. Anladığım kadarıyla finansmanını reklamlar aracılığıyla sağlıyorlar ve bu yöntem yurtdışında başarıyla uygulanıyor. Eğer bol köşe yazarlı, derin analizler içeren gazetelere meraklıysanız, Gaste size göre değil ama sabah sabah ne var ne yok diye şöyle bir 15 dakika göz atmak niyetindeyseniz; tatmin olabilirsiniz.

Tabii bu gazetenin yayın hayatının daha çok başında olduğunu da unutmamak lazım. Gerçi her zaman için bedava olacaklarının ve asla yüzde elliden fazla reklam barındırmayacaklarının sözünü veriyorlar ama ileride de şimdi olduğu gibi otuz iki sayfa olabilecekler mi göreceğiz.
---
Ve malesef Gaste Subat 19, 2009 günü son sayisini cikartarak okuyucusuna veda etti. Ben cok alismistim ama ne yazik ki uzun ömürlü olamadi.
---

8 Şubat 2008 Cuma

Ben Efsaneyim (I Am Legend)


Ben Efsaneyim (I Am Legend), oyuncu kadrosu olarak pek geniş olmasa da (tek kişilik gösteri demek yanlış olmaz herhalde) Will Smith’in oyunculuğu ve görsel efektler genelde sürükleyici bir film çıkarmış ortaya. Bilimadamları kansere çare bulayım derken insanı ışığa aşırı hassas birer zombiye çeviriyor ve biz hayatta kalan son kişi olarak Will Smith’in mücadelesini seyrediyoruz. Macera üçüncü dünya savaşında yok olmuş dünyanın çorak çölleri gibi bir ortam yerine ıssız New York sokaklarında geçiyor. New York’a gitmiş olanlar için eminim çok eğlencelidir oraları ıssız görmek.

Will Smith dünyada tek başına kalmanın psikolojisini oldukca güzel yansıtıyor ama bazı sahneler gereksiz uzuyor ve filmin akıp gitmesine engel oluyor. Onun dışında sık sık koltuğunuzda geri sıçramak zorunda kalabilirsiniz çünkü aksiyon sahneleri oldukça başarılı. Will Smith’in köpeğinin peşinden karanlık hangara girdiği sahnede ise güzelce geriliyorsunuz.

Lush

Size bugün aslında aylardır aklımda olan fakat bir türlü yazma fırsatını bulamadığım Lush mağazasından bahsedeceğim. Bağdat Caddesi'ni bilenler eminim ki Suadiye'den geçerken Lush'ın sokağa taşan koku cümbüşüne kapılıp illa ki bu mağazayı ziyaret etmişlerdir ya da en azından ziyaret etmemiş olsalar bile farketmişlerdir. Aslında cadde üzerinde değil, Suadiye'deki beyaz Vakko köşkünün sokağında, Vapiano'nun hemen yanında (Vapiano ile ilgili yazıma buradan ulaşabilirsiniz).

Lush, aslen bir İngiliz markası, ülkemize de 2007'de geldi. İilk mağazasını Bağdat Caddesi'nde Suadiye'de açtıktan sonra, ikinci şubesini İzmir Alsancak'ta ve üçüncü şubesini de yine İstanbul'da Nişantaşı'nda City's Alışveriş Merkezi'nde açtı. Organik, el yapımı ve taze kozmetik ürünleri satıyorlar. Ama şekerleme de satıyorlar denilebilir çünkü sabunları tam yemelik :) Sizce de öyle değil mi? Yukarıdaki resme baktıkça içim açılıyor! İstanbul ve İzmir dışında yaşayanlar da hiç üzülmesinler çünkü web sitelerinden de sipariş verebiliyorsunuz. Sadece taze yüz maskelerini internet üzerinden satın alamıyorsunuz ki onun sebebi de zaten çok açık, adı üzerinde, taze ;)

Lush'ın ürün yelpazesi kısaca şöyle:

- Banyo Ürünleri
- Cilt Bakım Ürünleri
- Saç Bakım Ürünleri
- Sabunlar
- Duş Ürünleri
- Kişisel Bakım Ürünleri
- Masaj Kremleri
- Parfümler
- Taze Yüz Maskeleri
- Hediyelikler

Malum organik, el yapımı ürünler vs pahalı. Dolayısıyla Lush için de öyle ucuz bir mağaza diyemem ama verdiğiniz paraya değip değmeyeceğine siz gidin gezin ve karar verin en iyisi. Bence kesinlikle değiyor :) Suadiye'deki mağaza personeli inanılmaz ilgili ve ürünler konusunda olması gerektiği gibi bilgili! Ben uzaktan uzağa rengarenk sabunlara sırasıyla bakıp yanlarında kara tahtaya beyaz tebeşirle yazılmış esprili yazıları okurken yanıma gelen satış görevlisi koklamamı, böyle uzaktan bakmamı söyledi. Sonra beraber sabunları, banyo köpüklerini ve banyo balistiklerini koklarken bunun da yeterli olmayacağını söyleyerek bana seçtirttiği bir banyo köpüğüyle onunla uyum sağlayacak banyo balistiklerini bir kaba kırarak sıcak suda eritti ve elimi suyun içine sokarak bir fikir edinmemi sağladı. Her ürünün yanındaki kara tahtada o ürüne verdikleri isim (Honey I Washed the Kids, Rockstar, Dream Cream vs) , içeriği, ne işe yaradığı ve fiyatı yazıyor. Bunun yanısıra esprili yazılar da yer alıyor :) Örneğin "Rock Star" adını verdikleri şeker pembesi sabun için "Aman Dikkat!! Yıkanırken şarkı söyletir" yazıyor.

Engin'le Lush'a yaptığımız ilk ziyaretimizde bir banyo köpüğü, ona uygun bir banyo balistiği ve bir de benim için Egg Snog Lip Balm satın aldık. Gerçi bana kalsa mağazayı boşaltırdım ama neyse ki yanımda Engin vardı :)

Kasada isminizi kaydediyorlar ve müşteri databanklarına alıyorlar. Kayıt esnasında cep telefonunuzu da alıyorlar ama aylardır bana Lush'tan herhangi bir sms vs gelmedi, bu kayıtları kullandıklarını sanmıyorum, en azından şimdilik. Ürünleriniz plastik kağıtlara sarılarak geri dönüşümlü kağıttan yapılan Lush torbasına yerleştirilerek size veriliyor. İçine bir de Lush Times koyuyorlar. Lush Times'da da tüm ürünlerinin detaylı açıklamalarını, fiyatlarını resimleriyle beraber inceleme fırsatınız oluyor. Böylece 2. ziyaretinizi de garantiye almış oluyorlar çünkü Lush Times'a bakıp da tekrar mağazayı ziyaret etmemeniz pek mümkün değil :)

Lush'ın özellikle taze yüz maskelerini ve parfümlerini öneriyorlar ama ben denemediğim için bir yorumda bulunamayacağım.


5 Şubat 2008 Salı

İndragandi

Sizlere 1,5 sene önce tanıştığım bir web sitesinden bahsetmek istiyorum. Adı, İndragandi, bir alışveriş sitesi, tıpkı Strawberrynet gibi. İndragandi'nin özelliği her gün saat 12:00'de yeni bir ürünün satışa sunulması ve bir önceki günün ürününün satışının iptali. Siteye üye olmanız, alışveriş yapmanız ve foruma yorum yazmanız için yeterli. İndragandi, ağırlıklı olarak teknolojik ürünlerin satışını yapıyor ama arasıra başka ürünler de oluyor. Sitede rastlayabileceğiniz ürünler: cep telefonu, printer, kartuj, notebook çantası, hard disk, USB stick, RAM, CD/DVD çantası, dijital fotoğraf makinesi, monitör, flash kart vs gibi çok çeşitli. Benim tavsiyem siteyi her gün takip etmeniz çünkü ürünler piyasa değerlerinin altında satılıyor. Sitedeki bir başka güzel uygulama da bir ürünün bir kullanıcı tarafından en fazla üç adet satın alınabilmesi. Böylelikle tüm kullanıcılara beğendikleri ürünleri alabilmeleri için fırsat tanınmış oluyor. Gerçi insan kötü niyetli olduktan sonra bu uygulama da beş para etmez ya, o da ayrı konu.
Soldaki resimdeki de benim yazın İndragandi'den satın aldığım Case Logic Dijital Fotoğraf Makinesi Çantası. Gerçi sadece fotoğraf makinesi çantası değil, su şişemi, mendilimi, cüzdanımı ve daha birçok ıvır zıvırımı koyabileceğim işlevsel spor bir çanta.

Cilt Bakım Ürünleri - Dermalogica


Hazır cilt bakımından bahsetmişken gelelim yüzüm için kullandığım ürünlere. Eskiden Retina'yla bu işlere başlamamın etkisiyle onların tavsiyesiyle Dermalogica ürünlerini kullanmaya başlamıştım ve o kadar memnun kaldım ki 5 senedir de devam ediyorum. Ürünleri Türkiye'de pahalı fakat daha önceki bir yazımda bahsettiğim gibi eğer Strawberrynet'ten satın alırsanız çok daha ucuza geliyor ürünler.

Eğer cildiniz için neleri kullanmanız gerektiğini bilmiyorsanız telaşa gerek yok :) Aşağıdakilerden birini yapabilirsiniz.

- Dermalogica ürünlerini satan bir güzellik merkezinde cilt analizi yaptırmak.

- Bazı büyük eczane-parfümerilerde dönem dönem cilt bakım uzmanları oluyor ve ücretsiz cilt analizlerinizi yaparak size en uygun ürünleri veriyorlar.

- Dermalogica'nın web sitesine girerek buradaki linkten bedava yüz analizinizi yapabilir ve sitenin size önerdiği ürünleri satın alıp kullanmaya başlayabilirsiniz. Yukarıdaki analizi örnek oluşturması açısından ben kendi cildim için yaptım.

- Dermalogica'nın web sitesinden tek tek ürünleri inceleyebilir ve detaylı açıklamaları okuyarak cildiniz için en doğru ürünü kendiniz seçebilirsiniz.

Güzellik Merkezleri - Cilt Bakımı

Aslında bu yazıyı daha önce Günlük Hayat için yazmıştım. Ama okumamış olanlar için burada tekrar yayınlamanın iyi olacağını düşünüyorum. Bu yazıyı cilt bakımı için hangi güzellik merkezine gittiğimi soran Mücevher Kutusu için yazmıştım aslında.
Cilt bakımı için yaza kadar Kalamış'taki "Retina"ya gidiyordum ve çok memnundum. Ama sonra para tatlı gelince (biraz tuzlu çünkü, tam cilt bakımı ki iki saate yakın sürüyor, boyun, el, kol, ayak masajları da dahil içine 200 YTL) ara vermiştim. Yazın eski şirketimden bir arkadaşım Bağdat Caddesi'ndeki bir merkeze bedava mini cilt bakımına gitmiş, benim adımı vermiş, bana da ücretsiz bakım yaptılar vs. Sonrasında çok makul fiyata (6 adet cilt bakımının olduğu paket fiyatı 420 YTL) promosyon dahilinde bir cilt bakımı paketi satın aldım ve şimdi oraya gidiyorum, adı Miss Form, Şaşkınbakkal'da, Kentucky Fried Chicken'ın karşısında. Orası da fena değil ama Retina'dan sonra sanırım hiçbir yere "iyi" diyemiyorum. Yoksa kötü bir merkez değil. Fakat Retina'da seni tek başına, loş hatta neredeyse karanlık bir odaya alıyorlar. Klasik müzik eşliğinde pek konuşmadan iki saate yakın tam bir cilt bakımı yapıp bunun yanısıra masaj da yapıyorlar. Cansel Hn'ın elleri adeta büyülü. Genellikle uyuyakalıyorsun zaten. Sonrasında da sana bitki çayı ve kepekli bisküvi getirerek dinlendiriyorlar ve ayılmanı sağlıyorlar. Oradan çıktığında elinde olmadan yüzünde salak bir sırıtış oluyor ve inanılmaz rahatlamış oluyorsun. Halbuki Miss Form böyle değil. Genelde senin dışında 3 kişinin daha olduğu bir odada yapılıyor cilt bakımı. Masaj vs yok. Oda çok aydınlık ve çançan sürekli konuşma oluyor. İçerideki ve koridordaki diğer çalışanların da tüm geyiklerini ve konuşmalarını duyuyorsun. Genelde bir saati çok az geçiyor bakım ve oradan çıktığında öyle rahatlamış ya da ekstra mutlu bir ifadeyle çıkmıyorsun. Gerçi orada da Sevda Hn var, o diğerlerine göre daha yetkin ama yine de ben Retina'nın üzerine tanımam :) Ben para mı alsam Retina'dan ne, iyi reklamlarını yaptım :)

29 Ocak 2008 Salı

Vapiano

Tesadüfen son yazılarımız arka arkaya hep cafe/restoran oldu. Çok obur bir çift izlenimi mi çiziyoruz yoksa :)

Vapiano, Bağdat Caddesi'nde Suadiye Vakko'nun (beyaz köşk) sokağında, Lush'ın yanında bulunan bir İtalyan restoranı. Restorana girerken güleryüzlü bir hostes sizi karşılıyor ve hoşgeldiniz derken aynı zamanda da elinize chipli bir kart tutuşturuyor. Restoranda üç tip ana yemek seçme şansınız var. Makarna, pizza ya da salata. Diyelim makarnada karar kıldınız. Makarna bölümüne giderek önce hangi çeşit makarnayı istediğinize karar vermeniz gerekiyor. Burgu mu penne mi spagetti mi... Sonrasında ise içeriğine ve sosuna karar vermeye geliyor sıra. Bunun için menüdeki makarnalardan birini seçebileceğiniz gibi istediğiniz malzemeleri söyleyerek siz de kendinize özel bir tarif yaratabilirsiniz. Benim tercihim penne makarna ile ton balığı, mısır, mantar, krema ve parmesan peyniri oldu. Herşeye ton balığı koyabilmeyi başarıyorum. Salata, makarna, pizza, hiç farketmiyor :) İşin eğlenceli kısmı ise bu seçimleri yaptıktan sonra başlıyor. Aşçılar seçimleriniz doğrultusunda yemeğinizi gözünüzün önünde hazırlıyorlar. Girişte verilen çipli karta ise tüm siparişleriniz yükleniyor. Tam bu esnada örneğin pizza gibi hazırlaması nispeten daha uzun süren bir yemek seçtiyseniz aşçılar elinize siyah, ufak, dikdörtgen bir alet veriyorlar ve siz giriş katında ya da üst katta oturmaya başlıyorsunuz. Yemeğiniz hazır olduğunda bu alet titreyerek sizi uyarıyor ve gidip yemeğinizi alıyorsunuz. Söylediğim gibi ben o gün öğle yemeğinde iş yerindeki arkadaşlarımla gittiğimde tercihimi makarnadan yana kullandım. Ama elbette pizza seçen arkadaşımın yemeğinin tadına da baktım :) Enfes mantarlı bir pizzaydı ve de ko-ca-man-dı! Ihhmmm, nasıl da acıktım şimdi.
Dekorasyon genel olarak ferah ve aydınlık. Biz giriş katında oturduk gerçi ama gördüğüm kadarıyla üst katta daha rahat oturacak yerler var. Biz bank gibi birşeyin üzerine oturduğumuz için sırtımızı yaslama imkanımız olmadı. Bir dahaki sefere hem pizza yenecek hem de üst kattaki rahat koltuklara yerleşilecek :) Bu arada az kalsın unutuyordum. Yemeğiniz bitip de restorandan ayrılacağınız zaman öyle garson arama, çağırma, hesap isteme, hesabın gelmesi, para üzeri bekleme vs yok. Çipli kartınızı alıp çıkıştaki kasaya gidiyor ve ödemenizi yapıyorsunuz.

28 Ocak 2008 Pazartesi

Kirpi Cafe & Restaurant - Ek

Geçtiğimiz hafta Kozyatağı'ndaki Kirpi Cafe ile ilgili bir yazı yazmıştım. Yemek ve hizmet kalitesinden, fiyatlarından o kadar memnun kalmıştım ki Bağdat Caddesi'ndeki şubesini de mutlaka bir ara Nodiahp ile ziyaret edeceğimden bahsetmiştim.
Dün Caddebostan AFM Budak'tan sinema biletlerimizi ("Ben Efsaneyim / I Am Legend") aldıktan sonra baktık vaktimiz var ve karnımız aç, dedik Kirpi'ye gidelim. Burası 2 katlı ve Kozyatağı'na göre oldukça genişti. Biz sigara içilmediği için kış bahçesinde oturmayı tercih ettik. Servis elemanları yine burada da gayet kibar ve güleryüzlüydüler. Fakat, servis için pek hızlı diyemeyeceğim. Garsonlar hem aşağı hem de yukarı katlara gidip duruyorlardı. Aslında bunda mutfağın üst katta olmasının da etkisi var tabii. Asıl mühim olan ise hem menüsü hem de fiyatları oldukça farklıydı. Kozyatağı'nda 16 YTL'ye yediğim yemek burada 23 YTL idi. Gerçi aynısı değildi fakat muadili denebilir. Ben salata yemeyi tercih ederken Nodiahp chili soslu tavuk yedi. Lezzeti çok güzeldi, ben de tadına baktım hatta, fakat porsiyon yine Kozyatağı'ndakinden çok daha ufaktı. Gerçi konseptler farklı. Kozyatağı'ndaki Kirpi, öncelikle çalışanların öğle yemeklerinde gitmeleri için yapıldığı için tabii fiyatlar da ona göre daha uygun.

27 Ocak 2008 Pazar

Osmani Restaurant

Yeni açılan sayısız alışveriş merkezlerinden biri de İstinye Park. Burada yemek yiyecek olursanız sakın Food Court’unda yemek yemeyin. Orası hemen hemen tüm alışveriş merkezlerinde olduğu gibi sigara dumanı; dolayısıyla boğucu ve kalabalık. İstinye Park’ın alt katında, sağ cephesinde yer alan Istinye Pazarı’nı bulun ve açık hava “simülasyonu” altında yemeğinizi Osmani’de yiyin. Herhangi birşey yemeyecek olsanız bile yine de Istinye Pazarı’nı bir görün bence. Beyaz ışıklı tavan aydınlatması ile çok hoş bir açık hava atmosferi yaratmışlar...
Istinye Park’ın mağazalarında dolaşmaktan acıkıp biraz da geleneksel lezzetlerimizden tadalım diye düşünenler için çok uygun bir mekan Osmani. Burada sulu yemek ve kebaptan sahanda yumurtaya kadar her zevke uygun lezzetler mevcut. Garsonlar kibar ve servis hızlı. Bu arada fiyatlar oldukca uygun. Özellikle fiyat/performans kriteri göz önünde tutulduğunda Osmani oldukça başarılı. Değişik bir tat denemek istiyorsanız, ben size esasında bir tatlı olan Laz Böreğini tavsiye ederim. Bildiğim kadarıyla eve servis de mevcut. Yakın bir yerlerde oturuyorsanız ve alışveriş merkezlerinden hoşlanmıyorsanız en azından eve servisi bir denemekte fayda var.

25 Ocak 2008 Cuma

Kirpi Cafe & Restaurant

Bugün öğle tatilinde şirketteki arkadaşlarımla Kozyatağı'nda By Otell'in arka tarafında kalan Kirpi Cafe'ye gittik. Daha önce, Bağdat Caddesi'nde Divan'ı geçince Sabri Özel'in sokağında olduğunu duymuştum bu cafenin. Meğer Kozyatağı'nda ve Koşuyolu'nda da şubeleri varmış.
Kozyatağı'ndaki Kirpi ufak bir yer ve benim tavsiyem eğer haftaiçi öğle tatili saatlerinde gidecekseniz mutlaka önceden telefon ederek rezervasyon yaptırmanız. Yoksa ayakta kalabilirsiniz ya da bizim gibi şansınız yaver giderse köşede kuytu bir masada boş yer bulabilirsiniz. Menüde salata, omlet, makarna, beyaz-kırmızı et çeşitleri yer almakta. Ben ana yemeklerden mantar soslu bonfileyi tercih ettim ve tadına baktıktan sonra ne kadar doğru bir karar vermiş olduğumu da anladım :) Zaten mantar, krema ve kırmızı et üçlüsüne ba-yı-lı-rım. Gelen tüm porsiyonlar oldukça büyüktü. Ben kurt gibi aç olmama rağmen yemeğimi bitirdiğimde infilak etmek üzereydim :) Arkadaşlarım Holland Steak ve Pekin Ördekli Biftek tercih ettiler. Tabii ben durur muyum, hepsinin tadına baktım ve her ikisi de gayet lezzetliydi. Benim yediğim yemek 16 YTL'ydi ki caddedeki diğer cafelere kıyasla gayet uygun bir fiyat. Kırıntı, Midpoint, Cafe Cadde vs gibi benzer cafelerde bu ayarda bir yemeği 25 YTL'den aşağı yiyemezdim.
Yemeklerin sunumları da gayet güzeldi. Keşke fotoğraf makinem yanımda olsaydı da birkaç kare çekip buraya koysaydım, siz de ağzınızın suyu aka aka fotoğraflara bakarken "alacağın olsun quentins" deseydiniz. Gerçi diyeceksiniz ki "artık cep telefonları var, onunla çekseydin ya" ama benimki 4 senelik, ilk fotoğraf çekme özelliğine sahip nokialardan olduğu için kalitesini siz düşünün artık :)

Neymiş efendim. Bağdat Caddesi'ne ilk gidildiğinde bu sefer de Kantarcı'daki Kirpi Cafe denenecekmiş. Bu arada unutmadan hemen şunu da belirteyim, elemanları da gayet saygılı ve ilgili. Quentins'den Kirpi Cafe'ye 8 puan. O da ortamdaki uğultu ve sigara dumanından kırıldı.