6 Mart 2008 Perşembe

Sac Duzlestirici

Bu aralar bir arkadasimin da verdigi gaz neticesi kendime sac duzlestiricisi almaya karar verdim :) Gerci ben ayni seyi bundan birkac yil once de yasamistim ve yine bir arkadasimin tavsiyesi uzerine Rowenta Lissima'yi almistim. Maalesef cok kotu bir tercihmis. O zaman arkadasim dedi diye hemen gidip almistim fakat simdi akillandim, internette yogun bir arastirma yaptim ve alacagim urunun benim icin dogru bir tercih oldugundan emin oldum.


Aslinda internette baktigimda simdi Rowenta Lissima hakkinda da guzel yorumlar yazanlar gordum ama iihhh kanmayin, sacinizi dogru duzgun duzlestirmiyor. Ustelik hem uzun suruyor, hem kolunuz yoruluyor hem de saciniz yolunuyor. Dolayisiyla alindigindan beri benimki maalesef dolap bekliyor.


Bu sefer alacagim urun ise Remington. Henuz bu urun hakkinda bir tane bile kotu yorum gormedim. Iste alacagim urun, Remington Sleek & Curl Ince - S1031:

5 Mart 2008 Çarşamba

20dk

Daha önce Istanbul`un ilk ücretsiz gazetesi Gaste`den bahsetmistim. Simdilerde ise sokakta Gaste dagiticilarinin yaninda bir de 20dk gazetesi dagiticilarini görebilirsiniz. Iki gazete arasinda belirgin bir fark var aslinda. Gaste daha kültürel ve kisa haberlerden olusan dünya gündemini de takip eden bir gazete görüntüsü verirken 20dk ise daha cok bulvar gazetesi kivaminda. Büyük boy fotograflar, carpici basliklar, bolca magazin ve 3. sayfa haberi, yani baska bir acidan da daha eglenceli. Bir de bana mi hep oyle denk geldi bilmiyorum ama sanki Gaste dagiticilari daha bir kibar.

20dk`nin arkasinda Dogan grubu oldugu icin kaynak sikintisi cektiklerini sanmiyorum o yuzden daha az reklam da olacaktir gazete icerisinde. Aslinda 20dk`nin cok da iyi niyetlerle yayin hayatina basladigina inanmiyorum. Gaste, bence gercekten iyi bir fikirdi ve reklam pastasindan da pay almaya baslayacaklari anlasildiginda Dogan grubu rakip bir ücretsiz gazete cikarmaya basladi. Arkasinda boyle bir guc varken 20dk gazetesinin önemli üstünlükleri olacaktir tabii ama acaba Gaste rekabete dayanamaz ve kapanirsa 20dk yayinlanmaya devam eder mi?

4 Mart 2008 Salı

Magnum After Dinner

Dondurmayı kim sevmez ki? Artık dondurma sadece yazın yenir klişesi de ortadan kalkmaya başladığına göre size leziz bir tavsiyem olacak; Magnum After Dinner. Algida’nın son zamanlardaki ürün çeşitlendirme politikasının sonucu olsa gerek CarteDore, Vienetta gibi dondurmalardan sonra ev tüketimi için şimdi de bu ürün dondurma dolaplarında sizleri beklemekte.

Ufak pirmaitler şeklindeki dondurma onlu paketler halinde satılıyor ve her birinin ucu yerken parmaklarınızı yalamak zorunda kalmayasınız diye kağıtla kaplı. Aynı bildiğimiz Magnumdaki gibi önce çıtır çikolatayı aşmanız gerekiyor ki vanilyalı dondurmaya ulaşabileseniz :)

Fiyatı 10 ytl ve tanesnin 1ytl’ye geldiği düşünülecek olursa aslında pahalı bir dondurma bu ama bir tanesinin bir kişiyi tatmin ettiğini düşünecek olursak idare eder. Arkadaşlarla yediğiniz bir akşam yemeğinden sonra neşeli bir sohbet için ideal. Insanı mutlu ediyor...

Cafe Suadiye


Pazar günü Engin ve iki arkadaşımızla beraber sahildeki Cafe Suadiye’ye gittik. Bu benim üçüncü gidişimdi ve üçün ikisinde memnun kalmadım, dolayısıyla artık gidilmeyecekler listesine alındı. Bir kere caddedeki diğer cafelere oranla gereksiz şekilde pahalı. Starterlar bile 19 YTL'den basliyor! Gerisini siz düşünün. Biz açık kısmında oturduk ama maalesef hemen hemen her yerde olduğu gibi yine üstüm başım, saçlarım leş gibi sigara koktu. İçsem de ancak bu kadar igrenc kokabilirdim herhalde. Neyse, ben çok aç olmadığım için ve patatesle yapılan herşeye bayıldığım için patates kabukları diye bir starter istedim. İstemez olaydım. Üç tane ufak patatesi ortadan ikiye bölmüşler. Patateslerin içlerinin cok büyük bir bölümünü çıkarmışlar ve birine yoğurtlu-mayonezli bir karışım koymuşlar, diğerine acılı bir sos vs. Benim gibi bir patates sever bile beğenmedi.

Yemekler bittikten sonra baktık muhabbet güzel, biraz daha oturalım, çay-kahve içelim dedik. Garson, bana ve yanımdaki arkadaşıma fincanda çaylarımızı getirdi, diğer arkadaşımız ise kahvesini beklemeye devam etti. Ben bir baktım fincanın tabağı olduğu gibi çay, getirirken dökmüşler ve bana o halde onu verdiler. Ben de kılım ya, bu dökülmüş, peçete verir misiniz dedim. Hani garson görmediyse ben böyle dedikten sonra öküz değil ya yenisiyle değiştirir dedim. Sonuçta, orası alalade bir çay bahçesi olsa anlayacağım ve birşey demeden çayımı içmeye devam edeceğim ama eğer aynı çaya 3 katı fiyat çekiyorsanız ona göre de hizmet vereceksiniz. Neyse, baktım bizim garson peçete getirdi, sildi fincanımı ve tabağımı. Ben masadakilerin keyfini kacırmamak için sustum. Cayıma şeker attım, karıştırdım ve bir içtim ki bu çay değil kahve! Tabii ben iyice çıldırdım, garson tekrar çağırıldı ve siparişin yanlış olduğu, benim çay istediğimi, onların ise bana kahve getirdiği söylendi. Farkındaysanız yapıldı, edildi diyorum çünkü olaya Engin, sakin bir insan olarak el koydu. Garson demez mi bizim bir yanlışımız yok, sizin masada kahve siparişi verilmişti diye. A allahın terbiyesizi, sen ne diye ukalalık yapıp o zaman siparişi getirdiğinde kahve kimeydi diye sormuyorsun. Meğer bekleyen arkadaşın kahvesiymiş o. Bu sefer fincanı ona doğru itti. İyi de ben bunu içtim, tadına baktım, değiştirin lütfen bunu dedim. Demesem al, iç diyecek arkadaşıma, tebrikler! Ee benim çay nerede peki? Yok. Tekrar söylendi ama bu sefer neyse ki başka bir servis elemanı getirdi de benim de tadım daha fazla kaçmadı.

3 Mart 2008 Pazartesi

Schiller Chiemsee

Cumartesi günü Mecidiyeköy’deydik, bloga yazacak çok malzeme çıktı ama yavaş yavaş gidelim değil mi? :) Ben ilk olarak Cevahir’deki Schiller Chiemsee Cafe’den bahsetmek istiyorum. Akşamüstü, Cevahir Alisveris Merkezi'nde yorgunluktan bitmiş vaziyette kahve içecek bir yer ararken ve Kahve Dünyası’nda her zaman olduğu gibi yer bulamayınca yolumuz Schiller Chiemsee’ye düştü. Kahve Dünyası’nda bir tek boş masa bile yoktu. Ayakta bizim gibi yer bakanlar, kalkanlardan boşalan masaları kapabilmek için birbirlerinin gözlerini oyacak ve masalara atlayacak panter edasıyla gezinirken biz pes ettik :)

Schiller Chiemsee’in içerisi sigara dumanı olduğu için biz dışarıda oturmayı tercih ettik. Dışarıdaki rahat, yayilmalik koltuklarda yer kalmadığı için ise masa ve üç sandalye işimizi gördü. Gerçi dışarıdaki masaları öyle bir yaymışlardı ki acaba self servis mi diye düşündük önce. Gerçi garson bir süre sonra elinde menüyle gelince anladık ki az eleman olmasına rağmen bir şekilde yetişiyorlar. Gerçi hesap ödemek ya da sipariş vermek için garsonla biraz köşe kapmaca oynamanız gerekse de aceleniz yoksa hiç sorun değil bu elbette. Servis elemanları saygılı ve kibar ki bu benim için cok önemli bir unsurdur.

Üçümüz de (Engin, ben ve Çeço) havanın çok güzel olması bahanesiyle seçimimizi buzlu caylardan yana kullandık. Ben çilekli (Berry Garden), Çeço şeftalili (Pink Peach), Engin ise naneli ve limonlu soğuk içecek (Mojitea) aldı. Benimki oldukça şekerliydi fakat Engin’in seçimi en-fes-ti. Bir sonraki gidişimde kesinlikle Mojitea deneyeceğim. Bu arada içeceklerimiz estetik açıdan da harikaydılar. Ben çok memnun kaldım, gidin deneyin derim. Bagdat Caddesi'nde Suadiye'de de bir subeleri var, gelip gecerken gormustum.

1 Mart 2008 Cumartesi

Taksi Dolmus

Baska bir sehirde var mi bunlardan bilmiyorum ama Istanbul`da bircok insan ulasim icin dolmuslari tercih ediyor cunku hem ara duraklari olmadigi icin nispeten hizli bir ulasim sagliyorlar hem de oturma garantisi var. Ancak....

Her ne kadar alternatif ulasim araclari olarak tercih ediliyor olsalar da (ki ben de oldukca sık kullanirdim eskiden) ben dolmuslarin aldiklari paranin karsiligini verdiklerine inanmiyorum. Aslinda bakarsaniz uyuzum biraz bu dolmuslara. Otobusle Bostancidan Taksime kac liraya gidebiliyorsunz; 2.5 tl. Peki Deniz Otobüsü - Füniküler yoluyla kaca? 3.5tl + 1.2tl =4.7 tl. Dolmuslar ayni hat icin 4.75 tl aliyordu ben en son bindigimde ama bunun karsiliginda külüstür bir aracta ve sıkıs tıkıs gidiyorsunuz. Hele bir de ikili koltuga kaldiysaniz ya kenarda yarim oturabiliyorsunuz ya da sagdan soldan ezilerek. Bircogunun koltuklari da sanki coplukten toplanmis gibi cökük. Bu kadar zor mu bu dolmuslari konforlu yapmak anlamiyorum. Yani en azindan klimali olmalarini beklemek cok mu fazla? Artik yeni otobüsler bile klimali. Deniz otobüsü hakeza. Soförlerin sira kapmak icin piskopat gibi kullanmalarini saymiyorum bile. Bu ücret karsiliginda daha iyi bir hizmet haketigimize inaniyorum.

Yagmurlu bir gunde Taksimden dolmusa binmek gibi bir niyetiniz varsa yandiniz cünkü sira beklerken altina siginabileceginiz bir durak bile yok. Her gun yuzlerce belki de binlerce insan bu araclari kullaniyor ama nasil denetlendikleri belli degil. Rekabet olmayinca ve kurumsal bir catinin altinda hizmet vermeyince boyle oluyor sanirim. Belki de dolmuslar ozel bir isletmenin (söförler kooperatifi gibi birsey belki) altinda toplansa daha verimli hizmet alabilirdik. Bari Ford su araclarinin toplu tasima isinde kullanildiginin bilincine varip amacina uygun bir dizayn gelistirse de rahatlasak...

28 Şubat 2008 Perşembe

Tefal Minute Snack Mini Fritöz



Yandaki fritözü iş arkadaşlarım evlilik hediyesi olarak getirmişlerdi. Aslında neye ihtiyacım olduğunu sorduklarında benim söylediğim birkaç alternatiften biriydi. En sevdiğim hediye modeli :) (SOR-AL)

Eğer siz de 2-3 kişilik çekirdek bir aileyseniz, Tefal'in bu mini fritözü çok kullanışlı. 400 gram patates kızartması, 1 litre de yağ kapasitesi var. Minik olduğu için de dünya kadar yağı içine boşaltmak zorunda kalmıyorsunuz. Kullanımı da temizliği de hem çok kolay hem de çok pratik. Filtresi sayesinde pek koku yapmıyor. İçerisindeki malzemenin kızarıp kızarmadığını anlamanız için cam bir göz yapmışlar fakat buhardan pek içeriyi göremiyorsunuz. Dolayısıyla ara sıra kapağını açıp kontrol etmenizi tavsiye ederim. Tabii yanık patatesler ya da sigara börekleri yemek istemiyorsanız ;)

Carte Dor Passion Serisi (Çilek Aşkı)


Yeni keşfim Carte Dor'un Passion Serisi'nden Çilek Aşkı, ııhhmmmm :) Bilmem anlatabildim mi? Aslında çok yeni deil, geçtiğimiz bahar aylarında piyasaya çıkmış ama ben o zamanlar evlilik hazırlıkları içerisinde olduğum için dondurmaymış, kalorili herhangi bir yiyecek/tatlıymış, gözüm görmüyordu tabii. Görse de görmemezlikten geliyordu. Son birkaç haftadır bizim evin oradaki Şok mağazasında buzluğun içine bakıp bakıp göz kırpışıp duruyorduk. Sonunda bakışma evresini atlayarak tanışma evresine geçtik ve çok da iyi yaptık. Enfes bir lezzet. Eğer siz de benim gibi hem bir çilek sever hem de çikolata severseniz, işte mükemmel karışım ve lezzet diye ben buna derim. Çilekli dondurmanın içerisine kalp şeklinde minik çikolatacıkalr atmışlar, onların içerisinde de çilek sosu. Hem çikolata konusunda da cimri davranmamışlar. Cumartesi'den beri akşamları azar azar yiyordum, bitmesine korka korka. Ama sonunda bitti, dün akşam boş kutusu çöpü boyladı. Hoş, önce bir süre boş kutusuyla da bakıştık vedalaşmadan önce.
Serinin diğer iki çeşidi ise Çikolata Tutkusu ve Karamel Ateşi. Çikolata Tutkusunda çikolata dondurmanın içerisinde brownie parçaları varmış. Karamel Ateşi'nde ise vanilyalı dondurma içerisinde karamel sos. Bir sonraki alışverişte Çikolata Tutkusu'nu almak farz oldu. Yanlış anlamayın sakın, sırf test edip sizlerle paylaşmak için :P
Bu arada lansman döneminde yapılan web sitesine buradan ulaşabilirsiniz. Sitede ufak bir test ile hangi çeşidin sizin tutkunuz olduğu ölçülüyor ve benimki yukarıda da görebileceğiniz gibi tabii ki Çilek Aşkı çıktı.

26 Şubat 2008 Salı

Boleyn Kızı

Aslında Boleyn Kızı'yla ilgili daha önce kişisel blogumda bir yazı yazmıştım. Gerçi o yazıyı yazdığım sırada henüz kitabı bitirmemiştim. Okumamış olanlar için aşağıda bir kısmını paylaşıyorum:
Geçtiğimiz Pazar evde sıkılıp hava almak için caddeye yürümüştük. O sırada Remzi kitapevini talan ederek 4 kitap almıştım. Bunlardan, Aralık ayında filmi gösterime girecek olan Boleyn Kızı'na başladım. Öyle tarihi romanları çok sevmem ama bunun dili gayet iyi, o yüzden okurken hiç sıkılmıyorum ki bu çok önemli çünkü kitap 850 sayfacık :) Kitap okurken mutlaka film gibi kafamda canlandırırım yoksa o kitabı zaten daha fazla okumaya devam edemem. Kitap 1500'lü yıllarda İngiltere sarayında geçiyor. Kitabın konusu üzerinde de yazdığı üzere kısaca şöyle:
"Mary Boleyn, on dört yaşında, masum bir kız olarak kraliyet sarayına geldiğinde, VIII. Henry'nin gözlerini kamaştırır. Gördüğü ilgiyle tüm varlığı alt üst olan Mary, hem altın prensine aşık olur, hem de gayrıresmi kraliçe olarak her geçen gün artan rolüne. Ancak öyle bir an gelir ki, kralın kendisine olan ilgisi gittikçe sönmeye başladığında, ihtiraslı planlar yapmakta olan ailesinin piyonuna dönüştüğünü fark eder ve en yakın arkadaşından uzaklaşmaya ve rekabet etmeye zorlanır: Kız kardeşi, Anne Boleyn'den. İşler iyice çığırından çıktığında ailesine ve kralına baş kaldırması gerektiğinin farkına varır ve kaderinin iplerini kendi eline alır.Son derece zengin biçimde işlenmiş, etkileyici bir aşk, seks, ihtiras ve intikam masalı. Boleyn Kızı, Avrupa'nın en heyecanlı ve gösterişli saraylarından birinin tam kalbinde yaşamış, sıradışı eğilimleri ve ihtirasları olan, içindeki sesi dinleyerek varlığını sürdürebilmiş bir kadını tanıştırıyor dünya okuruna."
Aralık'ta beyazperdede kız kardeşleri Scarlette Johansson ile Natalie Portman'ın oynayacağını okumuştum.
Kitabı bitireli epey oluyor gerçi ama bir türlü fırsat bulup Deneyimlerimiz'de sizinle paylaşamamıştım. Kitap uzun ama hiç sıkıcı değil, tersien oldukça sürükleyici. Tasvirler o kadar güzel ve detaylı yapılmış ki her şeyi kafanızda adeta bir film izlermiş gibi canlandırabiliyorsunuz. İki kız kardeşin (aslında sadece ablanın) hırsları uğruna birbirleriyle çekişmeleri, çirkinlikler, dalavereler akıl almayacak şekilde anlatılmış. Ablamla kendimi düşündüm de bir kez daha ilişkimizin ne kadar kıskanılacak güzellikte olduğunu farkettim. Son 3 senedir aramıza mesafeler girmiş olsa bu neyse ki hiç değişmedi :)
Bir de filmi güya Aralık'ta gelecekti ama bildiğim kadarıyla gelmedi henüz. Ya da geldi de ben mi kaçırdım?

20 Şubat 2008 Çarşamba

Yüzüme Kullandığım Cilt Bakım Ürünlerim


Geçtiğimiz haftalardaki Dermalogica hakkındaki yazımdan sonra bazı bloggerlar hangi ürünleri kullandığımı sorunca ben de tek tek mail olarak atmaktansa buradan toplu bir cevap vermek istedim :)

Evimde bulunan Dermalogica ürünlerimi yukarıdaki resimde görebilirsiniz. Offff böyle yanyana dizince ne de çokmuş meğer, gözüm korktu :)

1- Anti-Bac Skin Wash: Akneli ve yağlı ciltlere uygun bir yüz temizleme jeli, sabah akşam cildimi önce bununla temizliyorum. Ergenlik çağından bir türlü çıkamadığım için (!) (yaş 27 bu arada) yüzümde yağlanma ve akneler halen oluyor. Bu arada, ürünün böyle devasa olduğuna bakmayın, ben abarttım, gözüm doymadı salon boyunu aldım en son :) Yoksa daha makul ebatta olanları da var.

2- Oil Control Lotion: Bu nemlendirici de yine akne eğilimli ve yağlı ciltli olanlar için uygun. Eskiden bu ürünü tüm yüzüme uygulardım ama artık bazı bölgelerde çok kuruma olduğu için sadece yüzümün yağlı olan bölgelerine (alın, burun ve yanaklar) sürüyorum. Tabii önce 1 numara ile cildimi temizledikten sonra.

3- Skin Hydrating Booster: Bu ürün, Dermalogica'nın konsantre bir destekleyici ürünü. Az önce bahsettiğim gibi yüzümün bazı bölgelerinde kuruma olduğu için temizledikten sonra oil control lotion uygulamadığım kuru bölgelere bu ürünü sürüyorum. Bu ürün, çok kuru ciltlere maksimum düzeyde nem ve canlılık sağlayan konsatre bir sıvıdan oluşmakta.

4- Gentle Cream Exfoliant: Yüzümün ihtiyacına göre haftada 1-2 kere 5 ya da 6 numaradaki maskeleri kullanmadan önce temiz cildime bu ürünü uyguluyorum ve mümkünse konuşmadan, mimiklerimi kullanmadan bir 10 dakika sabredip sonra da yüzümü suyla yıkıyorum. Bu ürün ölü deri hücrelerinin dökülmesine ve yeni hücre oluşumuna yardımcı olarak cildinizi canlandırıyor.

5- Skin Hydrating Masque: Bu ürün, nemlendirici bir yüz maskesi. Yüzümün neme ihtiyacı olduğu zamanlar ihtiyacıma göre haftada 1-2 kere 4 numarayı kullandıktan sonra yüzüme uyguluyorum ve yine konuşmadan ve mimiklerimi kullanmadan bir 10 dakika sabredip sonra da yüzümü suyla yıkıyorum. Göz çevresine de uygulayabilirsiniz.

6- Skin Refining Masque: Bu maskeyi ise bir dönem cildimdeki aşırı yağlanmayı önlemek için kullanıyordum. Uygulanışı tıpkı yukarıda 5 numarada anlattığım şekilde. Bu maske, aşırı yağlanmayı ve ciltteki yağ birikmesini engelleyerek ciltte sivilce oluşumunun azalmasına yardımcı olur. Yağlı ciltler için ideal bir maske.

7- Multi Active Toner: Bu ürünü genelde çantamda taşıyorum. Gün içerisinde yüzümün kuruduğunu ya da gerildiğini hissettiğim anda birkaç kere bu spreyi uyguluyorum. Hem cildim ferahlıyor hem de yüzümün nem dengesi korunmuş oluyor.

8- Barrier Repair: Tahriş olmuş ya da çevresel etkenlerden hassaslaşmış ciltler için uygun bir ürün. Bir dönem yüzüm soğuklardan fazlaca etkilenmişti. İşte o zaman bu ürün kurtarıcı gibi imdadıma yetişti çünkü cildi oluşacak hasarlara karşı koruyacak olan doğal nem bariyerinizi kuvvetlendiriyor. Aslında bu ürün erkeklere de öneriliyor, özellikle traş sonrası tahrişleri önlemek için. Tabii ya onların başı kel mi :)

9- Total Eye Care: Yaşım gereği şimdilik sadece sabahları kullanıyorum. Aslında daha bu sene kullanmaya başladım ve de çok memnun kaldım. Yüzümüzün en hassas bölümü olan göz çevremize iyi bakmalıyız değil mi? Bu ürün göz çevremi korumasının yanısıra sabahları bir ferahlık ve parlaklık da veriyor.
Kendi cildinize uygun ürünleri incelemek isterseniz Dermalogica'nın web sitesi işinize yarayacaktır. Her ürün detaylıca anlatılıyor. Ya da ben tembel tenekeyim öyle girip tek tek okumakla uğraşamam derseniz sizi güvendiğiniz bir eczane-parfümeriye gitmeye davet ederim :)