15 Mayıs 2011 Pazar
Teledünya
Uzun yillardır sorunsuz bir TV keyfi için Digitürk abonesiyim ama açıkcası ne Lig TV'ye üyeyim ne de sinema paketim var. Ona rağmen 26 tl ödüyorum her ay. Ne için? Bildiğimiz ulusal kanallar için bir de bir iki tane ekstra yabanci kanal için. Artık onları da ne kadar izliyorsam...
E eskiden pek bir alternatif de yoktu zaten ama son zamanlarda Teledünya'nin methini duyuyorum. Eş dost arasında Digitürkü kapatıp Teledünya'ya geçenler oldukca memnun. Hepsi ağız birliği etmişcesine hizmetin çok hizli olduğunu, herhangi bir sorun olduğunda servisin yarım saat içerisinde kapıda olduğunu söylüyor. Bu arada Digitürkü birakmanın da ne kadar sorunlu olduğunu anlatıyor herkes ama o başka bir yazının konusu.
Teledünya'nin aylık ücreti 9.5 TL ve 56'u yerli, 43'i yabancı, 3'ü Yerel ve 5'i HD olmak üzere toplam 107 kanal yer alıyor. Isterseniz ayrica sinema paketi falan da var. Tek sorun ve benim de hala Digitürkte olmamın tek sebebi bu hizmetin sadece Kablo TV yayını olan yerlede mevcut olmasi. Yapacak birşey yok, elbet benim de Digitürk esaretim sona erecek..... bu arada Tivibu'yu deneyen var mi?
14 Mayıs 2011 Cumartesi
Mozzila Seabird Cep Telefonu
Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki artik bir insan ömründeki teknolojik değişim eskiden yüzyillar içerisinde gelişen değişime denk geliyor.
Uzay yolu dizisinde Mr Spoke, Scotty ile "cep telefonu"yla konuşurken birçok insan bunun kendi hayatlarının bir parçasi olacağını düşünmemişti bence. Insan hayallerının, insanlığın gelişimindeki en önemli unsur olduğuna inaniyorum.
Bazilarimiz günlük iş güç ile didinirken kendi hayatımız ile ilgili bile yeterli hayaller kuramıyorken bazıları da (neyse ki) kendilerini buna adamış durumda. Mozzila Labs özellikle internet ve teknoloji alanında hayallerin peşinde koşan insanların buluştuğu bir portal.
Mozzila Labs bünyesinde geleceğin cep telefonu ile ilgili tasarımlar oluşturmuşlar, ortaya Mozzila Seabird çıkmış. Şu anda böyle bir telefonu satın almak mümkün değil tabii ama tasarımdaki özellikler müthiş.
Mesela telefonun içinde kulaklık bile var ve bu kulaklık aynı zamanda bir kumanda görevi görüyor. Telefonu masaya koyunca, masaya kalvye duvara ekran yansıtıyor. İzleyin bayılacaksınız.
Nilüfer Turizm
Uzun zamandır şehirlerarası otobüs ile yolculuk etmemiştim ama bu sefer gördüm ki şirketler ucuz uçak biletleri ile mücadele etmek için mümkün olduğunca konforlu olmaya çalışıyorlar.
Öğrenciliğimden beri Nilüfer Turizm ile seyahat ediyorum. Zaten genel olarak memnundum ama öyle lüks bir seyahat da olmuyordu. Artık Nilüfer de dört yerine üç koltuklu (2+1) otobüsler ile hizmet vermeye başlamış ve oldukca da uygun fiyata. Tüm otobüslerde internet hizmeti var, küçük bir ekranda televizyon veya film de seyredebiliyorsunuz.
Uçak iyi güzel tabii ama bazi kisa mesafelerde, örneğin ankara - istanbul arası gibi mesafelerde havaalanındaki güvenlik uygulamaları yüzünden insanın uçağa binesi gelmiyor. Otobüs şirketleri de bunun farkına varmış olacaklar ki otobüste uçak konforu vermeye çalışıyorlar.
17 Nisan 2011 Pazar
Atasay Kuyumculuk
Hazir uzun bir hafta sonu için sessiz sakin Ağva'ya kaçma planlari yaparken sevgilimi bir süpriz ile neşelendireyim dedim.
Bir hediye almak lazim ama acaba ne alsam diye düşünürken aklıma güzel bir yüzük almak geldi. Daha önce Kapalıçarşı'da Boybey'den birşeyler almışlığımız var ama hem konum olarak biraz uzak kalmasi hem de kurumsal kuyumcular ile karşılaştırınca ne alabileceğimi önceden bilemeyeceğimden dolayi biraz da webden araştırıp Atasay'ın mağazasına gittim.
Zaten aklıma bir yüzük kestirmiştim (resmimdeki), satıcıya da derdimi anlattıktan sonra yüzüğü aldım çıktım. Mağaza içerisinde aydınlatma süper tabii. Ne alsanız elinizde müthiş parlıyor, herşey mükemmel.
Neyse, yüzüğü uygun bir ortamda hediye ettim ama tatmin olmakla birlikte yüzüğün mağazadaki kadar da güzel olmadığını düşünüyordum. Zaten sevgilim de birkaç gün sonra yüzüğü değiştirmek istediğini söyledi. Vay sen benim aldığım hediyeyi nasil beğenmezsin, ne kadir kıymet bilmezmişsin triplerine girmedim tabii... :) Yüzüğü alırken bu ihtimali hesaba katip, değiştimek istediğimizde bunun kolayca halledilebileceğini öğrenmiştim zaten. Yüzük iyi hoş ama 7 küçük taşı bir arya getirip bir tane büyük taş efekti verme fikri yanlızca çok parlak ışık altında pratiğe dönüşüyor. Normal ışık altında ise yüzük biraz çakma duruyor. Zaten sevgili kayınvalidem de yüzüğü ilk gördüğünde "Bu imitasyon mu?" diye sordu :) Siz siz olun mümkün olduğunca bu tarz bir hediyeyi başka bir kadın ile birlikte alın (ama çaktırmayın :) ), iki kere uğraşmayın.
Sevgilimle birlikte Atasay'a gittik ve yüzük yerine güzel bir kolye beğendik. Atasay gibi kurumsal bir yerden mücevher almanın tek olumsuz yönü en küçük bir değişikliğin bile ancak merkezden yapılıyor olmasi. Kolyenin zinciri uzundu ve bu değişiklik için merkeze gitmesi gerekiyordu. Kapali çarşıda bunun için size bir çay ikram ederler siz onu içene kadar kolye gelir.
Hikayenın sonu burda olmalıydı ama malesef devamı var. Gittim kolyeyi aldım sevgilime verdim. Bir gün sonra öğrendim ki kolyenın bir taşı düşmüş. Haydiii, git bir daha Atasay mağazasına derdini anlar. Neyse ki Ataday çalışanlari çok nazik, çok kibar pek bir yardım sever. Problemsiz tamire gönderdik.
Kolye geri geldi, gittim aldim, sevgilime teslim ettim. İtiraf ediyorum, bu aşamada artık baymıştım. Bu kadar meşekkatli işlerden hoşlanmıyorum. Biraz daha zahmetsiz taleplerim var... Neyse bitti artık derken sabahın köründe ben daha uyurken rüyalarımı bir ses böldü; "Bunun taşı diğerlerinden farkli, koyu duruyor, yükseliği farkli" gibi birşey... Siradan bir kabus ile gerçeklik arasında gelip giderken verebileceğim en iyi cevabi verdim; "Ben götürürüm bi bakarlar" :)
Bakarlar bakmasına ama ben göremiyorum ki problemi adamlara anlatayim. Yakından bakıyorum, evirip çeviriyorum ama bi problem göremiyorum. Yapacak birşey yok, aldim götürdüm kolyeyi yeniden Atasay'a. Adam büyüteç ile bakıyor, ışığa tutuyor ama o da birşey göremiyor. İçimden "bunu görmek için bir kadının bakmasi lazim" diye geçiriyorum ama birşey söylemedim tabii.
Mağazanın sahibi olduğunu tahmin ettiğim adam biraz kil, yok bunda birşey falan demeye başladi. Kolyeyi öylece alıp eve gitsem kabus gerçek olur, hayat bana zehir olur :) Aradım sevgilimi o anlatti problemi adam da mecbur kabullendi. Satıcı olan adam zaten daha nazik, anlayışlı. Artik halime mi aciyor yoksa telefonda sevgilimden ağzının payını mı aldı bilmiyorum kolyeyi değiştirmeyi kabul ettiler.
Daha gidip almadim ama umuyorum ki bu hikaye burada bitecek..... :)
2 Nisan 2011 Cumartesi
Kolonoskopi
Tanı yöntemlerinin en korkulanlarından biri herhalde Kolonoskopidir. Kim makatından bağırsaklarına doğru bir kamera sokulmasını ister ki. Ama yine de çok etkili bir tanı yöntemi olduğu için zaman zaman insan mecbur kalabiliyor.
O mecbur kalani insanlardan biri de geçenlerde bendim ve bu tecrübemi paylaşarak bir sonraki kurbanlara tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Kendim internetten bakarken yeterince aydınlatıcı bir yazı bulamamıştım. Ekşisözlüğe ise hiç bakmayın, moralınız bozulur.
Karınımın sol alt bölgesindeki ağri bir haftadan fazla bir süredir devam edince kontole gideyim dedim. Doktor büyük bir ihtimalle hiçbirşey olmadığını ama önce bir ultason kontrolü yapmanın iyi olacağını söyledi. Ultrason raporunun en sonunda malesef, "detayli inceleme için kolonoskopi önerilmektedir" yaziyordu. Doğal olarak doktor da bu öneriye uyduğu için bir hafta sonrasi için randevu aldim.
Önce saolsun, Melahat hemşire kisa bir açıklama yaptı. Korkacak birşey yokmuş, serçe parmağı kadar bir kameraymış, 45dk civarına sürermiş.Zaten yarım uyutuyorlarmış ama uyku seviyesi hastanın bünyesine ve psikolojik durumuna göre değişiyormuş. Ne yalan söyliim bu açıklamalari bir kadından dinlemek daha iyi. Karşımda bir barzo bunlari anlatiyor olsaydı rahatlatıcı olmazdi herhalde.
Açıkcası kolonoskopinin en rahatsiz yanı psikoloji yanını saymazsak öncesindeki hazırlık. İyi bir görüntüleme olması için bağırsakların temiz olmasi gerekiyor. Bunun için de 4 litre suda çözülüp içilmesi gereken bir ilaç var. Kimilerine göre müthiş iğrenç olan ama bana kalırsa oldukca nötr bir tadı olan bu sıvıyı bardak bardak 4 saatte içmeniz gerekiyor. Ilk saat herhangi bir etki göstermiyor ama ondan sonraki 3 saat tuvalet ile bardak arasında geçiyor....çok sert silmeyin, tahriş olmayın :) 4 saatın sonunda ne kadar temizlendiğinize kendiniz bile şaşırıyorsunuz :) sadece saydam bir sıvı kalıyor....
Tabii bu işleme başlamadan önce tüm gün aç kalmanız gerektiğini söylmeye gerek yok. Tedaviye kadar hemen hemen 24 saat herhangi bir kati yiyecek almıyorsunuz.
Bağırsak temzileme sürecinin en sıkıntılı tarafı ise lavman. Kıçınıza bir yakınınızın birşey sokuyor olmasında rahatsiz olmayacaksaniz yardım da alabilirsiniz ama pekala tek başınıza da yapabileceğiniz bir işlem. Ufak bir plastik şişenin içerisindeki sıvıyı makatınıza boşaltmaktan ibaret. Bir iki dakika sonra da tuvalete koşturuyorsunuz....
Hastanede soyunduktan sonra ve bir hasta önlüğü giydirildikten sonra en savunmasiz halde burunuza bu işkenceye bilerek ve isteyerek katlandığınızı, herhangi bir problem çıkarsa hasteneyi ya da doktoru dava etmeyeceğinize dair bir belgeyi burnunuza dayıyorlar. Adeta kurbanlık koyun misali teslimiyetci bir durumdayken, dün gece yaşadığınız sıkıntılı anlardan sonra o belegeyi imzalamayi reddedip giden var midir acaba? Ben sadece şöyle bir göz atip imzaladim.
Yine şanslıydım ki kolonoskopi işlemimi uygulayacak doktor ve ona yardımcı olacak olan iki hemşire de kadındı. Ne da olsa kadının eli daha hafif oluyor :) Ayrıca yarı baygın, kıçı açıkta, özür dilerim ama en uygun sözcük bu; domalmış bir vaziyette 3 erkek ile aynı odada olmanin her erkek için rahatsiz edici olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Damardan aldığını bir sıvı ile bir bakıyorsunuz ki işlem bitimiş. İşlemin kendisi hakkında çok az şey hatırlıyorum, hayal meyal hatırladığım anlarda da herhangi bir rahatsizlik anımsamıyorum. Hatta yatağın kenarındaki ekrandan zaman zaman kameranın ilerleyişini takip ettiğimi anımsıyorum. İyi göremediğim için hemşirenin işlem başlamadan çıkardığı gözlüğü geri taktığını da hatırlıyorum mesela...
Sonrasında biraz dinlendikten sonra refakatcinizin sizi eve götürmesini istiyorlar...
Özet olarak rahatsiz ama korkulacak birşey yok. Uyuşturmadan yapan merkezler de varmış ama ben uzak durmanızı tavsiye ederim.
4 Ekim 2010 Pazartesi
Auto King
A: Ya mesela arabanı çarpıyorsun sonra da hiç bir ücret ödemeden tamir ettiriyorsun
B: Evet canım ona kasko diyorlar. Sonra da bir sonraki sene prim ücretlerini artırarak bunu senden çıkartıyolar!
A:Yok ya öyle değil, bu farkli. Hem arabayı tamir ettiriyorsun, hem de hasarsızlığın düşmüyor. Yani seneye indirimini yine aliyorsun
B: Nasil yani?
A: Baya işte, Auto King diye bir yer var. Bunlarin sigorta şirketleri ile anlaşmaları var "Mini Hasar" kapsamına giren hasarlari yilda dört kere ücretsiz tamir ediyorlar....
Böyle dediler, ben de aslinda pek de mini hasarli sayılamayacak arabamı bugün Maltepe'deki Auto King'e gösterdim.
Geçenlerde yoğun bir baski altinda park etmeye çalışırken (inanılmaz sıkışmıştım ve gerçek anlamıyla altıma yapmak üzereydim :) ) kaldırımdan yola doğru bombe yapmış olan ağacı fark etmeyip tamponda çocuk kafasında bir göcük edindiğimde ve bunu nasil tamir ettirebileceğimi araştırırken önerilen çözüm buydu.
Auto King'e gidiyorsunuz, sigorta poliçenizi gösteriyorsunuz, sonra nazik bir uzman sizinle birlikte yemiş olduğunuz halti incelemeye geliyor. Ama hiç bunu da nasil başardın falan dememesi ayrica bir arti puan :) Arabanın sağına soluna bakıyor, bunu bedava yapariz, bunu yapamayiz ama söyle böyle olur diye güzek güzel anlatiyor ve size bir randevu veriyor.
Gerisini ben de henüz bilmiyorum. Randevumu aldim bekliyorum, sonucu size de burada anlatirim.
Aslında bir de sol arka kapıda nazik! birkaç çiziğim var :( , eğer onlari da yaptırmaya kalkarsam nasilsa hasarsızlığım bozulacaği için Auto King'e hiç gitmeyedebilirim ama yine de anlatmaya faydali bir hizmet sunuyorlar diye düşünüyorum...
3 Ekim 2010 Pazar
Deniz Kızı Restoran
Yalıkavak'ta bir akşam balık yemeğe çıkmak istedik ve araştırdıktan sonra Sait'in Yeri'ni çok tavsiye ettiklerinden oraya gitmeye karar verdik. Ancak nasılsa yüksek sezonda değiliz, yer vardır diye düşünüp gittiğimiz için yer bulamadık. Toyluk işte... :)
Neyse ki Gerişalti Mevkii'nde sahil boyunca ardarda çeşitli restoran bulunduğu için başka bir mekan bulmakta zorlanmadik. Allahtan şansımızın da yardımıyla muhteşem manzarası olan Deniz Kızı restorana girdik:
Denize sifir bir masa, hafif bir esinti, lezziz mezzelerin ardindan taze bir balik ve yanıda raki (veya beyaz şarap?).... karşınızda bir dünya güzeli (yakışıklısı), hele bir de günbatımına denk gelirseniz, ki burasi gün batımını tam karşıdan görüyor, cennet böyle bir yer olsa gerek diye düşünür ve acaba emekliliğimde buraya mı yerleşsem diye hayal kurmaya başlarsaniz.
Böyle yerlerde pek rastlamadığınız ölçüde iyi bir fon müziği ve kibar garsonlar vardi. Yalıkavak'ta genel olarak birçok Turizim beldesinde rastlananın tersine servis elemanlari çok kibar ve görgülüydü. Sonuçta en lezzetli yemek bile bir hödük tarafından servis edildiğinde değerini kaybediyor :) Ne yazik ki birçok işletmeci bunun farkında değil, ya da işlerine gelmiyor...
Tüm bunların ardından gelen hesap da makul olunca tam anlamıyla memnun ayrıldık. İki kişi 100 TL ödeyip otelimize döndük.
Tek olumsuz yanı hesabın biraz geç gelmesiydi ama sonuçta rahat olun, tatilde değil misiniz? Bir yere mi yetişeceksiniz ki..... ne de olsa tatilde büyük şehir koşuşturmasını geride bırakmak lazim dimi?
15 Eylül 2010 Çarşamba
Club Flipper
Agustos sonu gibi tatil için Yalıkavak'a tatile gittik ve bu yazi bir dizi yazinin ilki olacak. Ilk önce kaldıgımız yerden yani Clup Flipperdan başlamakta fayda var.
Sanirim club flipper en eski tatil köylerinden biri. Bundan 15 yil önce bile adını duyardım, birkaç kere Bodrum'a hatta Yalıkavak'a da gitmeme rağmen hiç gitmemiştim. Sanirim zamanla burasi bir tatil köyünden daha çok bir yazlıkcı sitesine dönüşmüş.
Herşey dahil paketli bir tatil imkanı sunmuyorlar, sadece yarım pansiyon imkanı var ama anladığım kadarıyla pek de fazla kullanılmıyor çünkü buradaki tüm tatil konutlarinda mutfak da bulunduğu için insanlar kendileri yemek yapiyor veya canlari istediğinde dışarı çıkıp birşeyler yiyorlar. Tatil köyü içerisinde bir bakkal bile var; Süper Bakkal, yazısını da Süpermen ablemi gibi yapmışlar komik olmuş.
Bu bakkaldan her istediğinizi alip odanizda (evinizde) keyif yapabiliyorsunuz. Odalar beş kişinin kalabileceği şekilde dizayn edilmiş ve birçok oda yenilenmiş olmasına rağmen çok konforlu değil. Rahatsiz edici bir durum da yok tabii ama öyle gözünüzü, gönlünüzü okşayacak bir konfor da beklemeyin. Odalar gün aşırı temizleniyor; havlular ve tuvalet kağıdı falan yenileniyor ama şampuan veya sabun yok mesela.
Odalardaki mutfakta tabak, çanak, firin, su ısıtıcı, kocaman buzdolabi falan herşey mevcut. Hatta mikrodalga firin bile var. Ayrica plazma TV de var. Tatil benim için kanepede oturup tembellik yapmaktir diyenler için herşey var yani :) (ama uyarmış olayim deri koltuk terletiyor biraz)
Tesiste üç havuz ve iki plaj bulunuyor. Deniz varken havuza niye gidilir bilmiyorum ama artik gönlünüze göre birini seçersiniz. Ben özellikle mavi bayraklı, kumsuz plaji beğendim. Su gerçekten berrakti ve etrafta bir sürü balık yüzüyordu. O kadar fazla ki balık tutmak yasaktir diye uyari koymalari bile gerekmiş. Nihayet müzik çalmayan bir plaj bulduğum için oldukca mutluydum (yaslaniyor muyum ne :) ).Plajda eğlence, müzik, şamata peşindeyseniz kumsal plaja gitmeniz gerekiyor ama...
Eğer eğlenmek istiyorum ama tesisten çıkmayacağım, ben all-inclusive takılır gerisine karışmam diyorsaniz burasi kesinlikle size göre değil. Burada en iyi yöntem tatile arabayla gelip gündüz muhteşem denizde keyif yaptıktan sonra akşam dışarı çıkmak. Ha biz arbayla gitmedik ama yine de her akşam dışarı çıktık ve sonraki yazilarda öğreneceğiniz gibi çok eğlendik.
Club Flipper Yalıkavak'a dolmuş ile beş-on dakika uzaklıkta, buradan Bodrum'a devam edebilirsiniz ama Yalıkavak da gerçekten çok güzel burada da vakit geçirmenizi tavsiye ederim.
1 Ağustos 2010 Pazar
İğneada
Yazın sıcağında Istanbul'dan kaçacak yer arayanlar için İğneada iyi bir alternatif olabilir. Istanbul'dan yaklaşık 250km uzaklıkta ve arabayla 3 - 3.5 saat civarinda sürüyor. Arabayla gidecek olursaniz Demirköy mevkiinde oldukca virajli olan yolda yavaşlamak zorunda kaldığınız için sıkılacağınıza muhteşem ormanin keyfini çıkarmanızı tavsiye ederim. Bu bölüm dişinda yol oldukca rahat.
Eskiden İğneada'da pansiyonlar veya o ayarda oteller dişinda pek bir konaklama imkani yokmus ama son zamanlarda açılan İğneada Resor Hotel daha komforlu bir tatil imkani sunuyor. Odalar oldukca temiz ve düzenli. Mümkünse doğrudan denize bakan odalardan birini kapmaya çalışın hatta bütçeniz müsaitse neden camın yanında jakuzi bulunan bir suit olmasin :) . Açık büfe yemekler beklediğimden daha iyiydi ama otelde asasörlerin yetersiz olduğunu söylemeliyim.
İğneada plaji koy boyunca uzaniyor ve çok ince olmasa da tüm sahil boyunca taşsiz kum. Malum karadeniz çok tuzlu değil ama dalgali ve bu özelliğini burada da gösteriyor. Aslında sahilin limana doğru kisimi daha az dalgali. Bu açıdan otelin konumu biraz yanlış olmuş denebilir.
Plajda çeşitili su sporlarını da yapabilirsiniz, bunun dişinda vakti olanlar Longoz ormanında bir gezintiye de çıkabilir ama onun dşinda ilçede çok da yapacak bişe yok.
Bir akşam gerçekten çok güzel bir manzarası olan ve Istanbul ile karşılaştırınca ucuz kalan Liman Restoran'da balık yemenizi de tavsiye ederim.
25 Temmuz 2010 Pazar
Anayasa Değişikliği ve Referandum
Biz onlari seçtik gidin bizim yerimize karar verin, ülkeyi daha güzel bir yer haline getirin diye. Onlar ise kavga edip durdu, kendi aralarında anaşamadılar ve karar vermek yine bize kaldi.
Hangi siyasi görüşte olursanız olun, hangi partiye oy vermiş olursanız olun 12 Eylülde ne oy verecekseniz verin ama karar vermeden önce neye oy verdığınızı bilin. Aşağıdaki linkte anaysa değişikliği karşılaştırmalı tablosunu bulabilirsiniz:
Bu linkte de nerede oy vereceğinizi görebilirsiniz:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)