30 Aralık 2011 Cuma

Kirpikteki Gözyaşına Teşekkürler :)

Şimdiye kadar hiçbir çekiliş ya da şans oyununda birşey kazanmamışımdır. Ama yine de eğlence olsun diye katılmaktan da geri durmam :)

Hem eğlenmek hem de Sebla'nın emeğiyle yaptığı kurabiyeleri duyurmakta belki benim de ufak da olsa bir katkım olur diye bu çekilişe katıldım ve inanılır gibi değil ama kazandım! :) Bu da bebişimin şansına olsa gerek :) Sebla'nın kurabiyeleri dün şirkete geldi. O kadar özenli hazırlamış ki kutusunu. Bir de üzerine not iliştirmiş. Çok duygulandım :) Rüzgar'la Sebla'dan İpek'le annesine diye :) Tekrar çok teşekkürler.




Eğer siz de bu enfes kurabiyelerden ya da birbirinden şık ve lezzetli pastalardan sipariş etmek isterseniz, hadi tık tık :)

25 Aralık 2011 Pazar

Yandex Haritalar


Ah Google Maps, bunca zaman ne sadık bir kullanıcındım.Kaç kere bilmediğim yolları öğrettin bana, kaç kere tarif aldım senden.... hep doğru yollari gösterdin bana.... ama başka ülkelerin kullanıcılarına Cadde Görünümü sunarken bunu Istanbullulardan hep esirgedin. Ayrica trafik yoğunluğu konusunda da hiç yardımcı olmadın.

Hasretle bekledim cadde görünümüne kavuşacağımız ve seninle Istanbul'un sokaklarını arşınlayacağımız günü ama sen de bilirsin ki fazla naz aşık usandırır. Itıraf ediyorum seni Yandex ile aldatıyorum!

Yandex Istanbul için hem cadde görünümü veriyor hem de tarfik sıkışıklığı ile ilgili bilgi veriyor. Yol tarifi verirken trafik sıkışıklığını göz önünde bulundurarak yolculuk süresini tahmin ediyor. Trafik ile ilgili bilgilerin güvenirliğini daha test etmedim ama cadde görünümü başarılı.

Ne diyebilirim google maps, seni daha iyisi için terk ettim. Istanul için cadde görünümü sağladığında tekrar görüşelim....


23 Aralık 2011 Cuma

Acarkent Mezzaluna

Geçenlerde değişiklik olsun diye acarkentteki mezzalunaya gidelim dedik. Acarkente de daha önce pek gitmişliğim olmadığı için yolu çok iyi bilmiyoruz. Bildiğimiz tek giriş Acarkent E kapısı.

Hiç gittiniz mi o yoldan bilmiyorum ama hala artık şehirde değilde ormanda ilerliyormuşsunuz hissi veriyor. Tam kendi aramızda burada kalsan kurtlara yem olursun diye espiri yaparken gece karanlığında arabanın farlarının tam ortasında bir Kurt (köpeği) gördük ve gülümsemelerimiz yüzümüzde dondu kaldı :) Şaka yapmıyorum tam filmlerdeki gibi bir sahneydi. Farın parlak ışıklarında tüm haşmetiyle duran aç !? bir kurt.

Eğer bir filimde olsaydık arabanın tam o anda arıza yapmasi gerekirdi ama biz orman yolundan devam edip nihayet Acerkente vardik.

Trio'daki mezzaluna biraz küçük olduğu için ve sağdan soldan geçenler biraz fazla olduğu için ambians olarak pek tat vermiyor. Acarkent Mezzaluna ise daha ferah ve şık bir ortama sahip. Girişin solunda kalan bölümde pizzalarin hazırlandığı murfak kismi da izelyebiliyorsunuz. Mezzaluna'nın pizzalarini beğeniyordum ve yine burada da çok memnun kaldım. Ayrica çalışanların ortalamanın oldukca üstünde ilgili ve nazik olduğunu söyleyebilirim.

Mekanın tek falsosu içeride tuvalet olmamasi. Restoran Acarkent'teki Coliseum Yaşam Merkezi içerisinde bulunuyor ve lavabolar da ortak kullanım alınında.

Herşey iyi güzel ama fatura biraz kabarik. Sonuçta bir pizza'nin 40TL olmasi çok makul değil. Manzara yok, canlı müzik yok.... e pizza da biraz daha uygun olmali sanki.

4 Aralık 2011 Pazar

Samsun Galaxy S2

Of bloga herhangi bir şey yazmayalı ne kadar uzun zaman olmuş. Çok düzenli bir yazar olmadığım aşıkar. Halbuki geçen zamanlarda paylaşacak ne çok deneyim vardi. Artık ufak ufak arayı kapatmaya çalışmak lazım.



Daha önce Philips X800 cep telefonu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Oldukca memnundum ama artık değiştirmenin zamanı gelmişti. Kendisini bir süre önce Samsung Galaxy S2 ile değiştirmiş bulunuyorum.



Samsung S2 cidden aşık olanabilecek bir telefon ve özellikle ilk zamanlarda elinizden düşüremeyeceksınız. Geniş ekran, süper ince tasarım ve oldukca hafif.



Yeni nesil akıllı telefonlar arasında biraz araştırma yapıp webden kaşılaştırmalara bakacak olursanız zaten S2'yi en üst siralarda göreceksiniz ve satın aldığınız zaman bunun sebebini anlamak uzun sürmeyecek.



Bir kere çift işlemcisi sayesinde tüm operasyonlari çok hızli yapıyor. Web tarayıcısı da oldukca başarılı (ama ben yine de Opera indirmenizi tavsiye ederim). Anrdoid dünyasının size faydaları ise saymakla bitmez. Her türlü uygulamayı android market'ten, getjar.com veya applopedi.com gibi web sitelerinden indirebilirsiniz. Iphone'un aksine çoğu uygulamayı bedava bulabiliyorsunuz. Oyun konusunsa ise binlerce alternatif mevcut. Anrdoid dünaysı o kadar geniş ki yeni uygulamaları veya oyunları takip etmek için Droid of the Day gibi uygulamalar var. Hatta anroid üzerine ayrı bir blog mu yazsam acaba diye düşünmeye başladım.



Telefonun en kötü yanı, diğer birçok geniş ekran telefonda da olduğu gibi pilin ömrü. Telefonun pili ne kadar gidiyor sorusuna cevap vermek neredeyse imkansiz. Bu tamamen sizin telefonu ne için ne kadar kullandığınıza bağlı. Video seyrederip, wifi açarım, devamlı oyun oynarım diyorsanız günü tamamlayamayabilirsiniz.... ama böyle bir telefon da sadece telefon etmek için kullanılmaz zaten. O yüzden Şarj aletini devamli yakında bulundurmaya özen gösterin.



Eğer S2'yi almayı düşünüyorsanız uygun fiyata bir mobil internet bağlantınızın olmasına da özen gösterin. Internet olmadan telefonun çok bir anlamı yok. Zaten uygulamalar devamlı bir bağlantı halinde; yok notification yok update vs... Bir arkadaşım son model bir Blackberry kullanıyor ama internet bağlantısı yok!? e o zaman niye blackberry'in var ki? (zaten ne diye BB alırsın o da ayrı bir konu :) )



S2 için biraz büyük olduğu ile ilglili yorumlar var ama geniş ekran da başka türlü olamıyor. Ayrıca tekrar belirteyim; telefonun inceliği ve hafifliği sizi şaşırtacak. Erkan boyutu tatminkar bir web deneyimi yaşatıyor. Sosyal ağlar için zaten birçok uygulama mecvut.



Bir telefonda en önemli konulardan biri de sağlamlığı. Daha sahip olup da düşürmediğim bir telefon yok. Eski Philips'im kendini 3 parçaya ayırarak savunuyordu. S2'nin öyle bir alışkanlğı yok ve ilk zamanlarda geniş ekran insanı biraz huzursuz ediyor. Ilk düşüşte ekranın ne hale geleceğinden korkuyordum. Ancak youtube'daki birçok videodan da görebileceğiniz gibi ekran beklenildiğinden daha iyi bir performans çıkartıyor. Benimki 3 düşüşü de hasarsız atlatmayı becerdi....


Android uygulamalari ile ilgili daha fazla bilgi almak için bir de buraya göz atın;
www.androidlerim.blogspot.com

Bu arada ben S2'yi androidtelefonlari.com sitesinden aldım ve herhangi bir sorun yaşamadım. Zamanında ve sorunsuz teslimat yaptılar.


28 Haziran 2011 Salı

Giardino Cappuccino Cafe

Cekmeköy'den Çavuşbaşı'na doğru giderken sol tarafta eskiden Robert's Cafe olan şimdi ise Giardino Cappuccino adını alan olan güzel bir mekan var.

Daha önce de buraya bir kere gitmişliğim vardı ama kış günü olduğun için bahçesinin güzelliğini fark etmemiştim. Bugün kahvaltıya gittiğimizde, hava da güzel olduğu için o güzel bahçede oturabildik. Daha otoparktan cafe'ye giden yol sizi güzel çiçeklerle sarıyor. Bakımlı, canlı yemyeşil çimenlerin üzerinde görkemli ağaçlar ve çiçekler bulunuyor. Bahçenin solunda bir Dionysos heykeli var ve onun etrafi da güzelce çiçeklendirilmiş. Zaten cafe'nin hemen ön tarafında da çeşitli bitkilerin ve çiçeklerin satışı yapılıyor. (sanki dionysos kimmiş tabiiki bilmek lazim gibi yapmayacağim, gerekli wiki linki paylaşıp öğrenmek isteyenlere yardımcı olacağim: http://en.wikipedia.org/wiki/Dionysus ... veya yunan tanrılarından deyip geçelim...)

Servis elemanlari kibar, çalan müzik iyi, kahvalti da oldukca lezzetliydi. Biraz pahali olduğu söylenebilir. En fiyakali 2 kişlik kahvalti tabaği 55 tl...

Cafe'nin yanında şimdi bir de pony club hizmet vermeye başlamış. Sabah olduğu için aktif değildi ama ortalıkta ponylerin dolanmasi hoş oluyordur herhalde.

Iç mekanın dekorunu da oldukca beğendim. Yüksek tavan ve geniş camlar ortamı ferahlatıyor, Ayrıca şömine dekoru da oldukca orjinal.

Cafe için niye böyle garip bir isim seçmişler hiç bir fikrim yok. Web sitelerinde neden o güzel bahçenin tek bir fotoğrafi bile yok anlam verebilmiş değilim. (Ben de fotoğraf çekmediğim için sizinle paylaşamadım ama bir dahaki ziyaretimde söz...) Tek erkek tuvaletinin bulunduğu koca mekanda erkekler tuvaletine pisuvar koymamak nasil bir düşüncedir bilemiyorum ama genel olarak tuvalet, kalite olarak mekanın 3 seviye altinda kaliyor onu da belirtmiş olayim.... Arka tarafta otopark mevcut ama haftasonlari yeterli olmuyor.


12 Haziran 2011 Pazar

Ter Kokuyorsun


Yaz sonunda geldi ama malesef ülkemizde genel vücüt temizliği ve deodorant kullanımı yaygın olmadığı için toplu yerlerde bulunmak rahatsiz edici olabiliyor.

Özellikle servis sektöründe çalışanlar bu konuda dikkatli olmalıyken durum genelde vahim oluyor. Yemek nefis olsa bile ter kokan bir garson ne kadar iştah açıcı olabilir ki?

Hadi bunlar anlık rahatsızlıklar ama ya tüm gün birlikte çalılştığınız bir iş arkadaşınız nahoş kokular yayıyorsa. Yüzüne karşı kokuyorsun demek, iyi niyetli bile olsaniz, çok ayıp olacağından birileri çıkmış bunu söylemenin anonim bir yolunu bulmuş; terkokuyorsun.com.

Fikir çok basit, uygulama pratik ve bence süper bir fikir. Sitede daha reklam olmadığına göre şimdilik çok tutmamış durumda ama 22 bin kişiye email yollanmış...... :)

27 Mayıs 2011 Cuma

Diş İpi Tutuculari


Ya diş ipini kullanırken sizin de parmak uçlarınız morarıyor mu? Ben ipi sıkı tutabilmek için parmaklarıma sarıyorum sarıyorum, sonra dişlerimin arasında geçiriken çekiyorum itiyorum ve sonuçta parmak uçlarıma kan gitmiyor. Zaten dişlerin arasını temizlemek zor bir de diş ipi kaygan olunca işler kolaylaşmiyor.

Ama ben mor parmaklarla boğuşurken el oğlu Diş İpi Tutucusu'nu icat etmiş. Aslında çok basit ve mantıklı bir icat, ayrica hoş bir kolaylık. Yurt dişinda bulunabiliyor, bildiğim kadarıyla Türkiye'de daha satışa sunlmadi ama çok sürmez herhalde.

Satıcının web sayfasında gezinirken ayrıca gece dış gıcırdatanlar için de farkli bir icat dikkatimi çekti "Gece Diş Koruyucusu", belki lazim olur:

26 Mayıs 2011 Perşembe

Şansli Masa

Televizyon izlerken eğlenmeyi seviyorum. Ağlamaklı dramlar seyretmektense gülebildiğim, hiç olmazsa gülümseyebildiğim programlari izlemeyi seviyorum. Zaten yalniz başıma TV seyrederken yüksek sesle gülebilen insanlardanım. Dolaysıyla duruma göre çok eğlenebiliyorum.

Daha önce Bir Kadin Bir Erkek'ten bahsetmiştim. O yayınlanmaya devam ediyor ve hala seyrederken çok gülebiliyorum. Son zamanlarda eğlendiğim programlara bir yenisi eklendi;Şansli Masa

Bir restoranda şansli masaya oturanlardan bir kişi anket bahanesiyle masadan uzaklaştırılıyor ve yarışmanın ayrıntılari anlatilip 5 bin TL kazanabilecekleri söyleniyor. Yarışmacının "sadece" yapmasi gereken kulağındaki kulaklık vasıtasıyla kendisine verilen talimatlara uymak. 15 dakika dayan 5 bin TL senin. Kulağa basit geliyor dimi.... :)

Aramızda sosyal cesareti ne yüksek insanlar oldğuna şaşırıp çok güleceksiniz. Masanın üzerine çıkıp, motor kaskını kafasına geçirip astronot taklidi yapan mi istersiniz, annesine çok yaşlandığını estetik yaptırması gerektiğini anlatan, bağıra çağıra saçma sapan bir şarkı söyleyen mi yoksa ayakkabısını çıkartıp ayağını masanın üzerine uzatan mi... herşey var. Yarışmacıların genişliği bir yana onların yanındaki arkadaşlarının sabrına da inanamayacaksınız.

Otur seyret kahkalarla gül, öyle bir program, tam sihirli kutuya göre..... şu ara c.tesi ve çarşamba akşam 8'de Kanal D'de yayınlanıyor. Yaz öncesi bu güzel günlerde çıkıp gezin tabii ama yok illa evde oturup TV seyretmek istiyorsaniz buyrun size güzel bir seçenek:


hahaha....

22 Mayıs 2011 Pazar

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi


Ilk başta önünden geçerken; "ne var burda ya? hep bir araba kuyruğu var" diye sorguluyordum, sonra Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olduğunu öğrendim ama uzun süre gitmek kismet olmadi. Kaç kere bir sabah kahvaltıya gidelim diye düşündük ama uygulamaya bir türlü koyamadık.

Sonuçta bugün gitmek nasip oldu. Öyle kahvalti keyfi, veya uzun uzun gezmeye firsat olmadi ama en azında şöyle bir gezinip tanıma firsatım oldu. En yakın zamanda tekrar gitmek lazim, ama şöyle bolca vaktimizin olduğu bir zaman çünkü botanik bahçe baya bir büyük.

Bir kere bir otoyol kavşağı bundan daha iyi değerlendirilemez herhalde. Işe yaramaz boş adalar yerine kavşak adalara botanik bahçe yapmışlar, binbir çicek ile birlikte insanlarin piknik yapmaları için de alanlar yaratmışlar, üstelik çimlere basmak yasak değil, ama tabii ki mangal yasak :) Bu adaları da köprüler, alt geçitler ile birbirine bağlamışlar.

Istanbul genel olarak park alanları konusunda zayıf. Park derken yeşil çim alandan bahsetmiyorum. Şöyle bol ağaçlı, çiçekli çeşitli bir bitki örtüsü bulabileceğiniz alan az ama NGBB iyi bir örnek.

15 Mayıs 2011 Pazar

Teledünya


Uzun yillardır sorunsuz bir TV keyfi için Digitürk abonesiyim ama açıkcası ne Lig TV'ye üyeyim ne de sinema paketim var. Ona rağmen 26 tl ödüyorum her ay. Ne için? Bildiğimiz ulusal kanallar için bir de bir iki tane ekstra yabanci kanal için. Artık onları da ne kadar izliyorsam...

E eskiden pek bir alternatif de yoktu zaten ama son zamanlarda Teledünya'nin methini duyuyorum. Eş dost arasında Digitürkü kapatıp Teledünya'ya geçenler oldukca memnun. Hepsi ağız birliği etmişcesine hizmetin çok hizli olduğunu, herhangi bir sorun olduğunda servisin yarım saat içerisinde kapıda olduğunu söylüyor. Bu arada Digitürkü birakmanın da ne kadar sorunlu olduğunu anlatıyor herkes ama o başka bir yazının konusu.

Teledünya'nin aylık ücreti 9.5 TL ve 56'u yerli, 43'i yabancı, 3'ü Yerel ve 5'i HD olmak üzere toplam 107 kanal yer alıyor. Isterseniz ayrica sinema paketi falan da var. Tek sorun ve benim de hala Digitürkte olmamın tek sebebi bu hizmetin sadece Kablo TV yayını olan yerlede mevcut olmasi. Yapacak birşey yok, elbet benim de Digitürk esaretim sona erecek..... bu arada Tivibu'yu deneyen var mi?

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Mozzila Seabird Cep Telefonu



Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki artik bir insan ömründeki teknolojik değişim eskiden yüzyillar içerisinde gelişen değişime denk geliyor.

Uzay yolu dizisinde Mr Spoke, Scotty ile "cep telefonu"yla konuşurken birçok insan bunun kendi hayatlarının bir parçasi olacağını düşünmemişti bence. Insan hayallerının, insanlığın gelişimindeki en önemli unsur olduğuna inaniyorum.

Bazilarimiz günlük iş güç ile didinirken kendi hayatımız ile ilgili bile yeterli hayaller kuramıyorken bazıları da (neyse ki) kendilerini buna adamış durumda. Mozzila Labs özellikle internet ve teknoloji alanında hayallerin peşinde koşan insanların buluştuğu bir portal.

Mozzila Labs bünyesinde geleceğin cep telefonu ile ilgili tasarımlar oluşturmuşlar, ortaya Mozzila Seabird çıkmış. Şu anda böyle bir telefonu satın almak mümkün değil tabii ama tasarımdaki özellikler müthiş.

Mesela telefonun içinde kulaklık bile var ve bu kulaklık aynı zamanda bir kumanda görevi görüyor. Telefonu masaya koyunca, masaya kalvye duvara ekran yansıtıyor. İzleyin bayılacaksınız.

Nilüfer Turizm

Uzun zamandır şehirlerarası otobüs ile yolculuk etmemiştim ama bu sefer gördüm ki şirketler ucuz uçak biletleri ile mücadele etmek için mümkün olduğunca konforlu olmaya çalışıyorlar.
Öğrenciliğimden beri Nilüfer Turizm ile seyahat ediyorum. Zaten genel olarak memnundum ama öyle lüks bir seyahat da olmuyordu. Artık Nilüfer de dört yerine üç koltuklu (2+1) otobüsler ile hizmet vermeye başlamış ve oldukca da uygun fiyata. Tüm otobüslerde internet hizmeti var, küçük bir ekranda televizyon veya film de seyredebiliyorsunuz.
Uçak iyi güzel tabii ama bazi kisa mesafelerde, örneğin ankara - istanbul arası gibi mesafelerde havaalanındaki güvenlik uygulamaları yüzünden insanın uçağa binesi gelmiyor. Otobüs şirketleri de bunun farkına varmış olacaklar ki otobüste uçak konforu vermeye çalışıyorlar.

17 Nisan 2011 Pazar

Atasay Kuyumculuk

Hazir uzun bir hafta sonu için sessiz sakin Ağva'ya kaçma planlari yaparken sevgilimi bir süpriz ile neşelendireyim dedim.

Bir hediye almak lazim ama acaba ne alsam diye düşünürken aklıma güzel bir yüzük almak geldi. Daha önce Kapalıçarşı'da Boybey'den birşeyler almışlığımız var ama hem konum olarak biraz uzak kalmasi hem de kurumsal kuyumcular ile karşılaştırınca ne alabileceğimi önceden bilemeyeceğimden dolayi biraz da webden araştırıp Atasay'ın mağazasına gittim.

Zaten aklıma bir yüzük kestirmiştim (resmimdeki), satıcıya da derdimi anlattıktan sonra yüzüğü aldım çıktım. Mağaza içerisinde aydınlatma süper tabii. Ne alsanız elinizde müthiş parlıyor, herşey mükemmel.

Neyse, yüzüğü uygun bir ortamda hediye ettim ama tatmin olmakla birlikte yüzüğün mağazadaki kadar da güzel olmadığını düşünüyordum. Zaten sevgilim de birkaç gün sonra yüzüğü değiştirmek istediğini söyledi. Vay sen benim aldığım hediyeyi nasil beğenmezsin, ne kadir kıymet bilmezmişsin triplerine girmedim tabii... :) Yüzüğü alırken bu ihtimali hesaba katip, değiştimek istediğimizde bunun kolayca halledilebileceğini öğrenmiştim zaten. Yüzük iyi hoş ama 7 küçük taşı bir arya getirip bir tane büyük taş efekti verme fikri yanlızca çok parlak ışık altında pratiğe dönüşüyor. Normal ışık altında ise yüzük biraz çakma duruyor. Zaten sevgili kayınvalidem de yüzüğü ilk gördüğünde "Bu imitasyon mu?" diye sordu :) Siz siz olun mümkün olduğunca bu tarz bir hediyeyi başka bir kadın ile birlikte alın (ama çaktırmayın :) ), iki kere uğraşmayın.

Sevgilimle birlikte Atasay'a gittik ve yüzük yerine güzel bir kolye beğendik. Atasay gibi kurumsal bir yerden mücevher almanın tek olumsuz yönü en küçük bir değişikliğin bile ancak merkezden yapılıyor olmasi. Kolyenin zinciri uzundu ve bu değişiklik için merkeze gitmesi gerekiyordu. Kapali çarşıda bunun için size bir çay ikram ederler siz onu içene kadar kolye gelir.

Hikayenın sonu burda olmalıydı ama malesef devamı var. Gittim kolyeyi aldım sevgilime verdim. Bir gün sonra öğrendim ki kolyenın bir taşı düşmüş. Haydiii, git bir daha Atasay mağazasına derdini anlar. Neyse ki Ataday çalışanlari çok nazik, çok kibar pek bir yardım sever. Problemsiz tamire gönderdik.

Kolye geri geldi, gittim aldim, sevgilime teslim ettim. İtiraf ediyorum, bu aşamada artık baymıştım. Bu kadar meşekkatli işlerden hoşlanmıyorum. Biraz daha zahmetsiz taleplerim var... Neyse bitti artık derken sabahın köründe ben daha uyurken rüyalarımı bir ses böldü; "Bunun taşı diğerlerinden farkli, koyu duruyor, yükseliği farkli" gibi birşey... Siradan bir kabus ile gerçeklik arasında gelip giderken verebileceğim en iyi cevabi verdim; "Ben götürürüm bi bakarlar" :)

Bakarlar bakmasına ama ben göremiyorum ki problemi adamlara anlatayim. Yakından bakıyorum, evirip çeviriyorum ama bi problem göremiyorum. Yapacak birşey yok, aldim götürdüm kolyeyi yeniden Atasay'a. Adam büyüteç ile bakıyor, ışığa tutuyor ama o da birşey göremiyor. İçimden "bunu görmek için bir kadının bakmasi lazim" diye geçiriyorum ama birşey söylemedim tabii.

Mağazanın sahibi olduğunu tahmin ettiğim adam biraz kil, yok bunda birşey falan demeye başladi. Kolyeyi öylece alıp eve gitsem kabus gerçek olur, hayat bana zehir olur :) Aradım sevgilimi o anlatti problemi adam da mecbur kabullendi. Satıcı olan adam zaten daha nazik, anlayışlı. Artik halime mi aciyor yoksa telefonda sevgilimden ağzının payını mı aldı bilmiyorum kolyeyi değiştirmeyi kabul ettiler.

Daha gidip almadim ama umuyorum ki bu hikaye burada bitecek..... :)



2 Nisan 2011 Cumartesi

Kolonoskopi

Tanı yöntemlerinin en korkulanlarından biri herhalde Kolonoskopidir. Kim makatından bağırsaklarına doğru bir kamera sokulmasını ister ki. Ama yine de çok etkili bir tanı yöntemi olduğu için zaman zaman insan mecbur kalabiliyor.

O mecbur kalani insanlardan biri de geçenlerde bendim ve bu tecrübemi paylaşarak bir sonraki kurbanlara tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Kendim internetten bakarken yeterince aydınlatıcı bir yazı bulamamıştım. Ekşisözlüğe ise hiç bakmayın, moralınız bozulur.

Karınımın sol alt bölgesindeki ağri bir haftadan fazla bir süredir devam edince kontole gideyim dedim. Doktor büyük bir ihtimalle hiçbirşey olmadığını ama önce bir ultason kontrolü yapmanın iyi olacağını söyledi. Ultrason raporunun en sonunda malesef, "detayli inceleme için kolonoskopi önerilmektedir" yaziyordu. Doğal olarak doktor da bu öneriye uyduğu için bir hafta sonrasi için randevu aldim.

Önce saolsun, Melahat hemşire kisa bir açıklama yaptı. Korkacak birşey yokmuş, serçe parmağı kadar bir kameraymış, 45dk civarına sürermiş.Zaten yarım uyutuyorlarmış ama uyku seviyesi hastanın bünyesine ve psikolojik durumuna göre değişiyormuş. Ne yalan söyliim bu açıklamalari bir kadından dinlemek daha iyi. Karşımda bir barzo bunlari anlatiyor olsaydı rahatlatıcı olmazdi herhalde.

Açıkcası kolonoskopinin en rahatsiz yanı psikoloji yanını saymazsak öncesindeki hazırlık. İyi bir görüntüleme olması için bağırsakların temiz olmasi gerekiyor. Bunun için de 4 litre suda çözülüp içilmesi gereken bir ilaç var. Kimilerine göre müthiş iğrenç olan ama bana kalırsa oldukca nötr bir tadı olan bu sıvıyı bardak bardak 4 saatte içmeniz gerekiyor. Ilk saat herhangi bir etki göstermiyor ama ondan sonraki 3 saat tuvalet ile bardak arasında geçiyor....çok sert silmeyin, tahriş olmayın :) 4 saatın sonunda ne kadar temizlendiğinize kendiniz bile şaşırıyorsunuz :) sadece saydam bir sıvı kalıyor....

Tabii bu işleme başlamadan önce tüm gün aç kalmanız gerektiğini söylmeye gerek yok. Tedaviye kadar hemen hemen 24 saat herhangi bir kati yiyecek almıyorsunuz.

Bağırsak temzileme sürecinin en sıkıntılı tarafı ise lavman. Kıçınıza bir yakınınızın birşey sokuyor olmasında rahatsiz olmayacaksaniz yardım da alabilirsiniz ama pekala tek başınıza da yapabileceğiniz bir işlem. Ufak bir plastik şişenin içerisindeki sıvıyı makatınıza boşaltmaktan ibaret. Bir iki dakika sonra da tuvalete koşturuyorsunuz....

Hastanede soyunduktan sonra ve bir hasta önlüğü giydirildikten sonra en savunmasiz halde burunuza bu işkenceye bilerek ve isteyerek katlandığınızı, herhangi bir problem çıkarsa hasteneyi ya da doktoru dava etmeyeceğinize dair bir belgeyi burnunuza dayıyorlar. Adeta kurbanlık koyun misali teslimiyetci bir durumdayken, dün gece yaşadığınız sıkıntılı anlardan sonra o belegeyi imzalamayi reddedip giden var midir acaba? Ben sadece şöyle bir göz atip imzaladim.

Yine şanslıydım ki kolonoskopi işlemimi uygulayacak doktor ve ona yardımcı olacak olan iki hemşire de kadındı. Ne da olsa kadının eli daha hafif oluyor :) Ayrıca yarı baygın, kıçı açıkta, özür dilerim ama en uygun sözcük bu; domalmış bir vaziyette 3 erkek ile aynı odada olmanin her erkek için rahatsiz edici olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Damardan aldığını bir sıvı ile bir bakıyorsunuz ki işlem bitimiş. İşlemin kendisi hakkında çok az şey hatırlıyorum, hayal meyal hatırladığım anlarda da herhangi bir rahatsizlik anımsamıyorum. Hatta yatağın kenarındaki ekrandan zaman zaman kameranın ilerleyişini takip ettiğimi anımsıyorum. İyi göremediğim için hemşirenin işlem başlamadan çıkardığı gözlüğü geri taktığını da hatırlıyorum mesela...

Sonrasında biraz dinlendikten sonra refakatcinizin sizi eve götürmesini istiyorlar...

Özet olarak rahatsiz ama korkulacak birşey yok. Uyuşturmadan yapan merkezler de varmış ama ben uzak durmanızı tavsiye ederim.