17 Nisan 2011 Pazar

Atasay Kuyumculuk

Hazir uzun bir hafta sonu için sessiz sakin Ağva'ya kaçma planlari yaparken sevgilimi bir süpriz ile neşelendireyim dedim.

Bir hediye almak lazim ama acaba ne alsam diye düşünürken aklıma güzel bir yüzük almak geldi. Daha önce Kapalıçarşı'da Boybey'den birşeyler almışlığımız var ama hem konum olarak biraz uzak kalmasi hem de kurumsal kuyumcular ile karşılaştırınca ne alabileceğimi önceden bilemeyeceğimden dolayi biraz da webden araştırıp Atasay'ın mağazasına gittim.

Zaten aklıma bir yüzük kestirmiştim (resmimdeki), satıcıya da derdimi anlattıktan sonra yüzüğü aldım çıktım. Mağaza içerisinde aydınlatma süper tabii. Ne alsanız elinizde müthiş parlıyor, herşey mükemmel.

Neyse, yüzüğü uygun bir ortamda hediye ettim ama tatmin olmakla birlikte yüzüğün mağazadaki kadar da güzel olmadığını düşünüyordum. Zaten sevgilim de birkaç gün sonra yüzüğü değiştirmek istediğini söyledi. Vay sen benim aldığım hediyeyi nasil beğenmezsin, ne kadir kıymet bilmezmişsin triplerine girmedim tabii... :) Yüzüğü alırken bu ihtimali hesaba katip, değiştimek istediğimizde bunun kolayca halledilebileceğini öğrenmiştim zaten. Yüzük iyi hoş ama 7 küçük taşı bir arya getirip bir tane büyük taş efekti verme fikri yanlızca çok parlak ışık altında pratiğe dönüşüyor. Normal ışık altında ise yüzük biraz çakma duruyor. Zaten sevgili kayınvalidem de yüzüğü ilk gördüğünde "Bu imitasyon mu?" diye sordu :) Siz siz olun mümkün olduğunca bu tarz bir hediyeyi başka bir kadın ile birlikte alın (ama çaktırmayın :) ), iki kere uğraşmayın.

Sevgilimle birlikte Atasay'a gittik ve yüzük yerine güzel bir kolye beğendik. Atasay gibi kurumsal bir yerden mücevher almanın tek olumsuz yönü en küçük bir değişikliğin bile ancak merkezden yapılıyor olmasi. Kolyenin zinciri uzundu ve bu değişiklik için merkeze gitmesi gerekiyordu. Kapali çarşıda bunun için size bir çay ikram ederler siz onu içene kadar kolye gelir.

Hikayenın sonu burda olmalıydı ama malesef devamı var. Gittim kolyeyi aldım sevgilime verdim. Bir gün sonra öğrendim ki kolyenın bir taşı düşmüş. Haydiii, git bir daha Atasay mağazasına derdini anlar. Neyse ki Ataday çalışanlari çok nazik, çok kibar pek bir yardım sever. Problemsiz tamire gönderdik.

Kolye geri geldi, gittim aldim, sevgilime teslim ettim. İtiraf ediyorum, bu aşamada artık baymıştım. Bu kadar meşekkatli işlerden hoşlanmıyorum. Biraz daha zahmetsiz taleplerim var... Neyse bitti artık derken sabahın köründe ben daha uyurken rüyalarımı bir ses böldü; "Bunun taşı diğerlerinden farkli, koyu duruyor, yükseliği farkli" gibi birşey... Siradan bir kabus ile gerçeklik arasında gelip giderken verebileceğim en iyi cevabi verdim; "Ben götürürüm bi bakarlar" :)

Bakarlar bakmasına ama ben göremiyorum ki problemi adamlara anlatayim. Yakından bakıyorum, evirip çeviriyorum ama bi problem göremiyorum. Yapacak birşey yok, aldim götürdüm kolyeyi yeniden Atasay'a. Adam büyüteç ile bakıyor, ışığa tutuyor ama o da birşey göremiyor. İçimden "bunu görmek için bir kadının bakmasi lazim" diye geçiriyorum ama birşey söylemedim tabii.

Mağazanın sahibi olduğunu tahmin ettiğim adam biraz kil, yok bunda birşey falan demeye başladi. Kolyeyi öylece alıp eve gitsem kabus gerçek olur, hayat bana zehir olur :) Aradım sevgilimi o anlatti problemi adam da mecbur kabullendi. Satıcı olan adam zaten daha nazik, anlayışlı. Artik halime mi aciyor yoksa telefonda sevgilimden ağzının payını mı aldı bilmiyorum kolyeyi değiştirmeyi kabul ettiler.

Daha gidip almadim ama umuyorum ki bu hikaye burada bitecek..... :)



2 Nisan 2011 Cumartesi

Kolonoskopi

Tanı yöntemlerinin en korkulanlarından biri herhalde Kolonoskopidir. Kim makatından bağırsaklarına doğru bir kamera sokulmasını ister ki. Ama yine de çok etkili bir tanı yöntemi olduğu için zaman zaman insan mecbur kalabiliyor.

O mecbur kalani insanlardan biri de geçenlerde bendim ve bu tecrübemi paylaşarak bir sonraki kurbanlara tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Kendim internetten bakarken yeterince aydınlatıcı bir yazı bulamamıştım. Ekşisözlüğe ise hiç bakmayın, moralınız bozulur.

Karınımın sol alt bölgesindeki ağri bir haftadan fazla bir süredir devam edince kontole gideyim dedim. Doktor büyük bir ihtimalle hiçbirşey olmadığını ama önce bir ultason kontrolü yapmanın iyi olacağını söyledi. Ultrason raporunun en sonunda malesef, "detayli inceleme için kolonoskopi önerilmektedir" yaziyordu. Doğal olarak doktor da bu öneriye uyduğu için bir hafta sonrasi için randevu aldim.

Önce saolsun, Melahat hemşire kisa bir açıklama yaptı. Korkacak birşey yokmuş, serçe parmağı kadar bir kameraymış, 45dk civarına sürermiş.Zaten yarım uyutuyorlarmış ama uyku seviyesi hastanın bünyesine ve psikolojik durumuna göre değişiyormuş. Ne yalan söyliim bu açıklamalari bir kadından dinlemek daha iyi. Karşımda bir barzo bunlari anlatiyor olsaydı rahatlatıcı olmazdi herhalde.

Açıkcası kolonoskopinin en rahatsiz yanı psikoloji yanını saymazsak öncesindeki hazırlık. İyi bir görüntüleme olması için bağırsakların temiz olmasi gerekiyor. Bunun için de 4 litre suda çözülüp içilmesi gereken bir ilaç var. Kimilerine göre müthiş iğrenç olan ama bana kalırsa oldukca nötr bir tadı olan bu sıvıyı bardak bardak 4 saatte içmeniz gerekiyor. Ilk saat herhangi bir etki göstermiyor ama ondan sonraki 3 saat tuvalet ile bardak arasında geçiyor....çok sert silmeyin, tahriş olmayın :) 4 saatın sonunda ne kadar temizlendiğinize kendiniz bile şaşırıyorsunuz :) sadece saydam bir sıvı kalıyor....

Tabii bu işleme başlamadan önce tüm gün aç kalmanız gerektiğini söylmeye gerek yok. Tedaviye kadar hemen hemen 24 saat herhangi bir kati yiyecek almıyorsunuz.

Bağırsak temzileme sürecinin en sıkıntılı tarafı ise lavman. Kıçınıza bir yakınınızın birşey sokuyor olmasında rahatsiz olmayacaksaniz yardım da alabilirsiniz ama pekala tek başınıza da yapabileceğiniz bir işlem. Ufak bir plastik şişenin içerisindeki sıvıyı makatınıza boşaltmaktan ibaret. Bir iki dakika sonra da tuvalete koşturuyorsunuz....

Hastanede soyunduktan sonra ve bir hasta önlüğü giydirildikten sonra en savunmasiz halde burunuza bu işkenceye bilerek ve isteyerek katlandığınızı, herhangi bir problem çıkarsa hasteneyi ya da doktoru dava etmeyeceğinize dair bir belgeyi burnunuza dayıyorlar. Adeta kurbanlık koyun misali teslimiyetci bir durumdayken, dün gece yaşadığınız sıkıntılı anlardan sonra o belegeyi imzalamayi reddedip giden var midir acaba? Ben sadece şöyle bir göz atip imzaladim.

Yine şanslıydım ki kolonoskopi işlemimi uygulayacak doktor ve ona yardımcı olacak olan iki hemşire de kadındı. Ne da olsa kadının eli daha hafif oluyor :) Ayrıca yarı baygın, kıçı açıkta, özür dilerim ama en uygun sözcük bu; domalmış bir vaziyette 3 erkek ile aynı odada olmanin her erkek için rahatsiz edici olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Damardan aldığını bir sıvı ile bir bakıyorsunuz ki işlem bitimiş. İşlemin kendisi hakkında çok az şey hatırlıyorum, hayal meyal hatırladığım anlarda da herhangi bir rahatsizlik anımsamıyorum. Hatta yatağın kenarındaki ekrandan zaman zaman kameranın ilerleyişini takip ettiğimi anımsıyorum. İyi göremediğim için hemşirenin işlem başlamadan çıkardığı gözlüğü geri taktığını da hatırlıyorum mesela...

Sonrasında biraz dinlendikten sonra refakatcinizin sizi eve götürmesini istiyorlar...

Özet olarak rahatsiz ama korkulacak birşey yok. Uyuşturmadan yapan merkezler de varmış ama ben uzak durmanızı tavsiye ederim.


4 Ekim 2010 Pazartesi

Auto King


A: Ya mesela arabanı çarpıyorsun sonra da hiç bir ücret ödemeden tamir ettiriyorsun


B: Evet canım ona kasko diyorlar. Sonra da bir sonraki sene prim ücretlerini artırarak bunu senden çıkartıyolar!


A:Yok ya öyle değil, bu farkli. Hem arabayı tamir ettiriyorsun, hem de hasarsızlığın düşmüyor. Yani seneye indirimini yine aliyorsun


B: Nasil yani?


A: Baya işte, Auto King diye bir yer var. Bunlarin sigorta şirketleri ile anlaşmaları var "Mini Hasar" kapsamına giren hasarlari yilda dört kere ücretsiz tamir ediyorlar....


Böyle dediler, ben de aslinda pek de mini hasarli sayılamayacak arabamı bugün Maltepe'deki Auto King'e gösterdim.


Geçenlerde yoğun bir baski altinda park etmeye çalışırken (inanılmaz sıkışmıştım ve gerçek anlamıyla altıma yapmak üzereydim :) ) kaldırımdan yola doğru bombe yapmış olan ağacı fark etmeyip tamponda çocuk kafasında bir göcük edindiğimde ve bunu nasil tamir ettirebileceğimi araştırırken önerilen çözüm buydu.


Auto King'e gidiyorsunuz, sigorta poliçenizi gösteriyorsunuz, sonra nazik bir uzman sizinle birlikte yemiş olduğunuz halti incelemeye geliyor. Ama hiç bunu da nasil başardın falan dememesi ayrica bir arti puan :) Arabanın sağına soluna bakıyor, bunu bedava yapariz, bunu yapamayiz ama söyle böyle olur diye güzek güzel anlatiyor ve size bir randevu veriyor.


Gerisini ben de henüz bilmiyorum. Randevumu aldim bekliyorum, sonucu size de burada anlatirim.


Aslında bir de sol arka kapıda nazik! birkaç çiziğim var :( , eğer onlari da yaptırmaya kalkarsam nasilsa hasarsızlığım bozulacaği için Auto King'e hiç gitmeyedebilirim ama yine de anlatmaya faydali bir hizmet sunuyorlar diye düşünüyorum...

3 Ekim 2010 Pazar

Deniz Kızı Restoran




Yalıkavak'ta bir akşam balık yemeğe çıkmak istedik ve araştırdıktan sonra Sait'in Yeri'ni çok tavsiye ettiklerinden oraya gitmeye karar verdik. Ancak nasılsa yüksek sezonda değiliz, yer vardır diye düşünüp gittiğimiz için yer bulamadık. Toyluk işte... :)




Neyse ki Gerişalti Mevkii'nde sahil boyunca ardarda çeşitli restoran bulunduğu için başka bir mekan bulmakta zorlanmadik. Allahtan şansımızın da yardımıyla muhteşem manzarası olan Deniz Kızı restorana girdik:




Denize sifir bir masa, hafif bir esinti, lezziz mezzelerin ardindan taze bir balik ve yanıda raki (veya beyaz şarap?).... karşınızda bir dünya güzeli (yakışıklısı), hele bir de günbatımına denk gelirseniz, ki burasi gün batımını tam karşıdan görüyor, cennet böyle bir yer olsa gerek diye düşünür ve acaba emekliliğimde buraya mı yerleşsem diye hayal kurmaya başlarsaniz.




Böyle yerlerde pek rastlamadığınız ölçüde iyi bir fon müziği ve kibar garsonlar vardi. Yalıkavak'ta genel olarak birçok Turizim beldesinde rastlananın tersine servis elemanlari çok kibar ve görgülüydü. Sonuçta en lezzetli yemek bile bir hödük tarafından servis edildiğinde değerini kaybediyor :) Ne yazik ki birçok işletmeci bunun farkında değil, ya da işlerine gelmiyor...




Tüm bunların ardından gelen hesap da makul olunca tam anlamıyla memnun ayrıldık. İki kişi 100 TL ödeyip otelimize döndük.




Tek olumsuz yanı hesabın biraz geç gelmesiydi ama sonuçta rahat olun, tatilde değil misiniz? Bir yere mi yetişeceksiniz ki..... ne de olsa tatilde büyük şehir koşuşturmasını geride bırakmak lazim dimi?






15 Eylül 2010 Çarşamba

Club Flipper


Agustos sonu gibi tatil için Yalıkavak'a tatile gittik ve bu yazi bir dizi yazinin ilki olacak. Ilk önce kaldıgımız yerden yani Clup Flipperdan başlamakta fayda var.


Sanirim club flipper en eski tatil köylerinden biri. Bundan 15 yil önce bile adını duyardım, birkaç kere Bodrum'a hatta Yalıkavak'a da gitmeme rağmen hiç gitmemiştim. Sanirim zamanla burasi bir tatil köyünden daha çok bir yazlıkcı sitesine dönüşmüş.


Herşey dahil paketli bir tatil imkanı sunmuyorlar, sadece yarım pansiyon imkanı var ama anladığım kadarıyla pek de fazla kullanılmıyor çünkü buradaki tüm tatil konutlarinda mutfak da bulunduğu için insanlar kendileri yemek yapiyor veya canlari istediğinde dışarı çıkıp birşeyler yiyorlar. Tatil köyü içerisinde bir bakkal bile var; Süper Bakkal, yazısını da Süpermen ablemi gibi yapmışlar komik olmuş.


Bu bakkaldan her istediğinizi alip odanizda (evinizde) keyif yapabiliyorsunuz. Odalar beş kişinin kalabileceği şekilde dizayn edilmiş ve birçok oda yenilenmiş olmasına rağmen çok konforlu değil. Rahatsiz edici bir durum da yok tabii ama öyle gözünüzü, gönlünüzü okşayacak bir konfor da beklemeyin. Odalar gün aşırı temizleniyor; havlular ve tuvalet kağıdı falan yenileniyor ama şampuan veya sabun yok mesela.


Odalardaki mutfakta tabak, çanak, firin, su ısıtıcı, kocaman buzdolabi falan herşey mevcut. Hatta mikrodalga firin bile var. Ayrica plazma TV de var. Tatil benim için kanepede oturup tembellik yapmaktir diyenler için herşey var yani :) (ama uyarmış olayim deri koltuk terletiyor biraz)


Tesiste üç havuz ve iki plaj bulunuyor. Deniz varken havuza niye gidilir bilmiyorum ama artik gönlünüze göre birini seçersiniz. Ben özellikle mavi bayraklı, kumsuz plaji beğendim. Su gerçekten berrakti ve etrafta bir sürü balık yüzüyordu. O kadar fazla ki balık tutmak yasaktir diye uyari koymalari bile gerekmiş. Nihayet müzik çalmayan bir plaj bulduğum için oldukca mutluydum (yaslaniyor muyum ne :) ).Plajda eğlence, müzik, şamata peşindeyseniz kumsal plaja gitmeniz gerekiyor ama...


Eğer eğlenmek istiyorum ama tesisten çıkmayacağım, ben all-inclusive takılır gerisine karışmam diyorsaniz burasi kesinlikle size göre değil. Burada en iyi yöntem tatile arabayla gelip gündüz muhteşem denizde keyif yaptıktan sonra akşam dışarı çıkmak. Ha biz arbayla gitmedik ama yine de her akşam dışarı çıktık ve sonraki yazilarda öğreneceğiniz gibi çok eğlendik.

Club Flipper Yalıkavak'a dolmuş ile beş-on dakika uzaklıkta, buradan Bodrum'a devam edebilirsiniz ama Yalıkavak da gerçekten çok güzel burada da vakit geçirmenizi tavsiye ederim.

1 Ağustos 2010 Pazar

İğneada


Yazın sıcağında Istanbul'dan kaçacak yer arayanlar için İğneada iyi bir alternatif olabilir. Istanbul'dan yaklaşık 250km uzaklıkta ve arabayla 3 - 3.5 saat civarinda sürüyor. Arabayla gidecek olursaniz Demirköy mevkiinde oldukca virajli olan yolda yavaşlamak zorunda kaldığınız için sıkılacağınıza muhteşem ormanin keyfini çıkarmanızı tavsiye ederim. Bu bölüm dişinda yol oldukca rahat.


Eskiden İğneada'da pansiyonlar veya o ayarda oteller dişinda pek bir konaklama imkani yokmus ama son zamanlarda açılan İğneada Resor Hotel daha komforlu bir tatil imkani sunuyor. Odalar oldukca temiz ve düzenli. Mümkünse doğrudan denize bakan odalardan birini kapmaya çalışın hatta bütçeniz müsaitse neden camın yanında jakuzi bulunan bir suit olmasin :) . Açık büfe yemekler beklediğimden daha iyiydi ama otelde asasörlerin yetersiz olduğunu söylemeliyim.


İğneada plaji koy boyunca uzaniyor ve çok ince olmasa da tüm sahil boyunca taşsiz kum. Malum karadeniz çok tuzlu değil ama dalgali ve bu özelliğini burada da gösteriyor. Aslında sahilin limana doğru kisimi daha az dalgali. Bu açıdan otelin konumu biraz yanlış olmuş denebilir.


Plajda çeşitili su sporlarını da yapabilirsiniz, bunun dişinda vakti olanlar Longoz ormanında bir gezintiye de çıkabilir ama onun dşinda ilçede çok da yapacak bişe yok.


Bir akşam gerçekten çok güzel bir manzarası olan ve Istanbul ile karşılaştırınca ucuz kalan Liman Restoran'da balık yemenizi de tavsiye ederim.


25 Temmuz 2010 Pazar

Anayasa Değişikliği ve Referandum

Biz onlari seçtik gidin bizim yerimize karar verin, ülkeyi daha güzel bir yer haline getirin diye. Onlar ise kavga edip durdu, kendi aralarında anaşamadılar ve karar vermek yine bize kaldi.
Hangi siyasi görüşte olursanız olun, hangi partiye oy vermiş olursanız olun 12 Eylülde ne oy verecekseniz verin ama karar vermeden önce neye oy verdığınızı bilin. Aşağıdaki linkte anaysa değişikliği karşılaştırmalı tablosunu bulabilirsiniz:
Bu linkte de nerede oy vereceğinizi görebilirsiniz:

Adana Dostlar Kebapcısı


Küçükyalı sahilde yeni bir Adanalı Dostlar Kebapcısı açılımış. Hemen evlendirme dairesinin karşısında, minibüs yolundan sahile çıkarken hemen solda...


Girdiğiniz zaman çalışanların ilgisi mekanının farklılığını hemen ortaya koyuyor çünkü çok kibar ve ilgililer. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olduğunda anında yadımcı olan birileri var. Bu yaz sıcağında bahceli bir mekanda kebap yemek istiyorsanız doğru adres burası olabilir. Yeni açıldığı için mi bilmiyorum ama gerçekten herşeye özen gösteriyorlar, umarım başarıyı elde ettiklerinden sonra bozmazlar.


Önce birçok kebapcıda olduğu gibi peynir, tereyeğı, salata, mezeler ve salatalar ile başaldık, minik pideler ve içli köfte ile (ki çok lezzetliydi) devam ettik. Ana yemek olarak da ortya karışık birşeyler aldık ama ben en çok Adanasını beğendim. Kesinlikle tavsiye ederim. Sonrasında da tatlı ve meyve ikram ettiler.


3 kişilik alkol olmayan masaya 100 tl hesap geldi ki sanirim bu kalitede bir mekan için ne ucuz ne pahali, uygun bir fiyat diyebiliriz. Sahildeki Senol Kolcuoğluna sıkı bir rakip geldi....


Benim tek eleştirim Adana Dostlar Kebapcısının tabelası ile ilgili. Bu güzel restoranın tabelası daha şık olmalıydı diye düşünüyorum. Şu anki hali biraz, nasil desem, "amele" duruyor.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Üç Mekan: Tappa, Namli ve Taps


Üç mekan ile ilgili deneyimim var. Bir tanesi olumlu, diğer ikisi ile ilgili şikayetim var. Önce olumlu olan ile başlayalim.


Meydan alışverişi merkesinde bulunan Tappa Italiana Cinebonus ana girişinin karşısında bulunuyor. Oldukce şirin bir yer ve özellikle makarna çeşitleri ile ön plana çıkıyor. Bunun dışında tavuklu veya etli ana yemekler de mevcut. Örneğin ben et şinitzel yedim ve oldukce lezzetliydi. Yanında elma dilim patates ve salata ile getirdiler. Yemekte önce sebze salatasini da denedim ve kesinlikle tavsiye ederim, çok beğendim. Iki kişi, iki çorba, iki ana yemek, birer içecek ve sonrasinda çay ve türk kahvesi toplam 57 tl ödedik...... ben memnun ayrildim.


Son günlerde gittiğim diğer bir mekan da Leventteki Namli. Kebaplarına, mezelerine falan söyleyecek bir şeyim yok. Yıllardır kalitesi ile bilinen bir mekan zaten ama bu gidişimde hesaba biraz daha özen göstermeleri gerekirdi. Hesaplarda hatalar nedense hep içki içlen mekanlarda oluyor. Bu sefer de bol rakılı ve birali kalabalik bir masaya amiyane tabiri ile hesabı geçirmek istediler herhalde.... veya hesapta "bir yanlışlık olmuş efendim" diyelim...Hesabi geri gönderince doğru hesaplayildiler neyse ki...


Benzer bir durumu da Cadde'de Taps'ta yaşadık. Masanın pek kalabalık olmaması ve hesaptaki hata üzerine garsonun tutumu bu sefer gerçekten bir hata olduğu izlanimini yaratti. Mekan güzel, akşamlari restoran havasında çıkıp bara dönüşüyor ve kendi ürettikleri biralari tadabiliyorsunuz. Özellikle bira severler için uygun bir yer. Hatalı hesap (iki kere!!) döndükten sonra en azından bize çay ve kahve ikram etme nezaketinde bulundular.

TUV Turk


Gecenlerde ikinci el bir araba aldim (ki bu macerayı da baska bı zaman anlatirim). Süresi bitmek üzere olduğu için de Arac Muayenesine götürmem gerekti.

Daha önce aracımı hiç muayeneye götürmemiştim ve TÜVTÜRK randevu sistemi olduğunu duyunca muameleci kullanmak yerine kendim gitmeye karar verdim.

Benim hayalim aldiğim randevuya göre saatinde istasyona gitmek ve bir iki bilemediniz üç saatte işleri halledip çıkmaktı.Ancak pek de öyle olmadı.

Önce randevu saatinden biraz önce gidiyorsunuz ve kaydınızı yaptırıyorsunuz kı bu aşama nereden baksanız 45 dakika sürüyor. Bunda sonra size verilen sira numarasını bekliyorsunuz,bekliyorsunuz, bekliyorsunuz.... şaka yapmıyorum üç saatten fazla bekledim. Orada söylediklerine göre randevu almayınca daha çabuk oluyormuş :)

Eğer aracınızda benımkinde olduğu gibi ufak bir ariza çıkarsa yandiniz. Büyük bir problem olsa o kadar dert etmezsiniz. Nasılsa halledilmesi gerekiyordur ama ufacık bır problem olduğunda bu hiç de hoş olmuyor.

Fren ana merkezindeki ufak bir sorun çıktığı için hemen sanayiiye gittim, yarim saatte 20 liraya problemi hallettim ve tekrar muayene istasyonuna döndüm. Yaklaşık olarak bir üç saat daha bekledikten sonra doğru dürüst kontrol edilmeden nihayet muayeneyi geçebildim.

Bilmiyorum belki bana böyle denk geldi ama bütün cumartesi günümü orada geçirmek sorunda kaldim. Sanırım muameleci o kadar da kötü bir fikir değil... ya de en azında sabahın körüne randevu almaya özen gösterin o zaman daha çabuk oluyormuş...