Seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mayıs 2011 Pazar

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi


Ilk başta önünden geçerken; "ne var burda ya? hep bir araba kuyruğu var" diye sorguluyordum, sonra Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olduğunu öğrendim ama uzun süre gitmek kismet olmadi. Kaç kere bir sabah kahvaltıya gidelim diye düşündük ama uygulamaya bir türlü koyamadık.

Sonuçta bugün gitmek nasip oldu. Öyle kahvalti keyfi, veya uzun uzun gezmeye firsat olmadi ama en azında şöyle bir gezinip tanıma firsatım oldu. En yakın zamanda tekrar gitmek lazim, ama şöyle bolca vaktimizin olduğu bir zaman çünkü botanik bahçe baya bir büyük.

Bir kere bir otoyol kavşağı bundan daha iyi değerlendirilemez herhalde. Işe yaramaz boş adalar yerine kavşak adalara botanik bahçe yapmışlar, binbir çicek ile birlikte insanlarin piknik yapmaları için de alanlar yaratmışlar, üstelik çimlere basmak yasak değil, ama tabii ki mangal yasak :) Bu adaları da köprüler, alt geçitler ile birbirine bağlamışlar.

Istanbul genel olarak park alanları konusunda zayıf. Park derken yeşil çim alandan bahsetmiyorum. Şöyle bol ağaçlı, çiçekli çeşitli bir bitki örtüsü bulabileceğiniz alan az ama NGBB iyi bir örnek.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Nilüfer Turizm

Uzun zamandır şehirlerarası otobüs ile yolculuk etmemiştim ama bu sefer gördüm ki şirketler ucuz uçak biletleri ile mücadele etmek için mümkün olduğunca konforlu olmaya çalışıyorlar.
Öğrenciliğimden beri Nilüfer Turizm ile seyahat ediyorum. Zaten genel olarak memnundum ama öyle lüks bir seyahat da olmuyordu. Artık Nilüfer de dört yerine üç koltuklu (2+1) otobüsler ile hizmet vermeye başlamış ve oldukca da uygun fiyata. Tüm otobüslerde internet hizmeti var, küçük bir ekranda televizyon veya film de seyredebiliyorsunuz.
Uçak iyi güzel tabii ama bazi kisa mesafelerde, örneğin ankara - istanbul arası gibi mesafelerde havaalanındaki güvenlik uygulamaları yüzünden insanın uçağa binesi gelmiyor. Otobüs şirketleri de bunun farkına varmış olacaklar ki otobüste uçak konforu vermeye çalışıyorlar.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Club Flipper


Agustos sonu gibi tatil için Yalıkavak'a tatile gittik ve bu yazi bir dizi yazinin ilki olacak. Ilk önce kaldıgımız yerden yani Clup Flipperdan başlamakta fayda var.


Sanirim club flipper en eski tatil köylerinden biri. Bundan 15 yil önce bile adını duyardım, birkaç kere Bodrum'a hatta Yalıkavak'a da gitmeme rağmen hiç gitmemiştim. Sanirim zamanla burasi bir tatil köyünden daha çok bir yazlıkcı sitesine dönüşmüş.


Herşey dahil paketli bir tatil imkanı sunmuyorlar, sadece yarım pansiyon imkanı var ama anladığım kadarıyla pek de fazla kullanılmıyor çünkü buradaki tüm tatil konutlarinda mutfak da bulunduğu için insanlar kendileri yemek yapiyor veya canlari istediğinde dışarı çıkıp birşeyler yiyorlar. Tatil köyü içerisinde bir bakkal bile var; Süper Bakkal, yazısını da Süpermen ablemi gibi yapmışlar komik olmuş.


Bu bakkaldan her istediğinizi alip odanizda (evinizde) keyif yapabiliyorsunuz. Odalar beş kişinin kalabileceği şekilde dizayn edilmiş ve birçok oda yenilenmiş olmasına rağmen çok konforlu değil. Rahatsiz edici bir durum da yok tabii ama öyle gözünüzü, gönlünüzü okşayacak bir konfor da beklemeyin. Odalar gün aşırı temizleniyor; havlular ve tuvalet kağıdı falan yenileniyor ama şampuan veya sabun yok mesela.


Odalardaki mutfakta tabak, çanak, firin, su ısıtıcı, kocaman buzdolabi falan herşey mevcut. Hatta mikrodalga firin bile var. Ayrica plazma TV de var. Tatil benim için kanepede oturup tembellik yapmaktir diyenler için herşey var yani :) (ama uyarmış olayim deri koltuk terletiyor biraz)


Tesiste üç havuz ve iki plaj bulunuyor. Deniz varken havuza niye gidilir bilmiyorum ama artik gönlünüze göre birini seçersiniz. Ben özellikle mavi bayraklı, kumsuz plaji beğendim. Su gerçekten berrakti ve etrafta bir sürü balık yüzüyordu. O kadar fazla ki balık tutmak yasaktir diye uyari koymalari bile gerekmiş. Nihayet müzik çalmayan bir plaj bulduğum için oldukca mutluydum (yaslaniyor muyum ne :) ).Plajda eğlence, müzik, şamata peşindeyseniz kumsal plaja gitmeniz gerekiyor ama...


Eğer eğlenmek istiyorum ama tesisten çıkmayacağım, ben all-inclusive takılır gerisine karışmam diyorsaniz burasi kesinlikle size göre değil. Burada en iyi yöntem tatile arabayla gelip gündüz muhteşem denizde keyif yaptıktan sonra akşam dışarı çıkmak. Ha biz arbayla gitmedik ama yine de her akşam dışarı çıktık ve sonraki yazilarda öğreneceğiniz gibi çok eğlendik.

Club Flipper Yalıkavak'a dolmuş ile beş-on dakika uzaklıkta, buradan Bodrum'a devam edebilirsiniz ama Yalıkavak da gerçekten çok güzel burada da vakit geçirmenizi tavsiye ederim.

1 Ağustos 2010 Pazar

İğneada


Yazın sıcağında Istanbul'dan kaçacak yer arayanlar için İğneada iyi bir alternatif olabilir. Istanbul'dan yaklaşık 250km uzaklıkta ve arabayla 3 - 3.5 saat civarinda sürüyor. Arabayla gidecek olursaniz Demirköy mevkiinde oldukca virajli olan yolda yavaşlamak zorunda kaldığınız için sıkılacağınıza muhteşem ormanin keyfini çıkarmanızı tavsiye ederim. Bu bölüm dişinda yol oldukca rahat.


Eskiden İğneada'da pansiyonlar veya o ayarda oteller dişinda pek bir konaklama imkani yokmus ama son zamanlarda açılan İğneada Resor Hotel daha komforlu bir tatil imkani sunuyor. Odalar oldukca temiz ve düzenli. Mümkünse doğrudan denize bakan odalardan birini kapmaya çalışın hatta bütçeniz müsaitse neden camın yanında jakuzi bulunan bir suit olmasin :) . Açık büfe yemekler beklediğimden daha iyiydi ama otelde asasörlerin yetersiz olduğunu söylemeliyim.


İğneada plaji koy boyunca uzaniyor ve çok ince olmasa da tüm sahil boyunca taşsiz kum. Malum karadeniz çok tuzlu değil ama dalgali ve bu özelliğini burada da gösteriyor. Aslında sahilin limana doğru kisimi daha az dalgali. Bu açıdan otelin konumu biraz yanlış olmuş denebilir.


Plajda çeşitili su sporlarını da yapabilirsiniz, bunun dişinda vakti olanlar Longoz ormanında bir gezintiye de çıkabilir ama onun dşinda ilçede çok da yapacak bişe yok.


Bir akşam gerçekten çok güzel bir manzarası olan ve Istanbul ile karşılaştırınca ucuz kalan Liman Restoran'da balık yemenizi de tavsiye ederim.


2 Ağustos 2008 Cumartesi

AGVA


Aslinda Istanbul gibi dünyanin en güzel sehirlerinden birinde yasayinca tatil yapmak icin baska bir yere gitmeye de gerek yok. Günes her yerde ayni, havuzun alasi burda... E denize girilebilecek de bir sürü yer var artik...... Ama bu yazinin konusu daha farkli bir tatil arayisi icinde olanlar icin ve yine Istanbul il sinirlari icerisinde.

Soyle huzurlu bir yerde kafami dinlemek istiyorum diyenler icin Agva süper bir secenek. Istanbuldan araba ile yaklasik olarak birbucuk saat uzaklikta ve Sile'den sonra yol bozuk ve virajli oldugu icin biraz sinir bozucu ama vardiginizda buna degdigini anlayacaksiniz.

Göksu deresi boyunca bircok otel ve tesis var. Ben Greenline oteline gittim ama sanirim hepsi sizi tatmin edecektir. Sessiz sakin bir ortamda dere kenarinda haftasonu dinlenmek ve huzura kavusmak icin bulunmaz bir yer olmus burasi. Yesillikler arasinda sevgilinzle romantik bir haftasonu yasamak icin de ideal, arkadaslarla sohbeti bol bir kacamak icin de. Isteyen hamakta yatip keyif yapar isteyen de yastik üzerinde dere kenarinda. Istanbul`a bu kadar yakinken daha ne kadar dogasini koruyabilir bilmiyorum ama Bodrum gibi bir "tatil cenneti" olacagina yolu bozuk bir doga harikasi olsun daha iyi.

Dere üzerinde bir tekne turu yapmanizi tavisiye ederim, cok eglenceli oluyor (8-10 kisilik bir tekneyi tur icin kiralamak 40ytl). Daha sportif olanlar deniz bisikletiyle de dere boyunu kesfe cikabilirler.

Derenin Karadenizle bulustugu noktada bir de plaj mevcut ancak denemis olanlar plajin pek temiz olmadigini söylüyorlar (Gitmedim ama pajin yaninda güzel de bir balikci lokantasi varmis...). Yine de yüzmek isteyenler Karadeniz ile Dere arasinda secim yapabilirler zira derede yüzenler de gördüm.

Agva ile ilgili tek sikayetim otellerin pazar günü brunch imkani sunmamasi. Pazar günü kahvalti onbir de biter mi hic? Yani günübirlik gidecekseniz ya erken gidin ya da kahvatinizi edip öyle cikin yola...

1 Mart 2008 Cumartesi

Taksi Dolmus

Baska bir sehirde var mi bunlardan bilmiyorum ama Istanbul`da bircok insan ulasim icin dolmuslari tercih ediyor cunku hem ara duraklari olmadigi icin nispeten hizli bir ulasim sagliyorlar hem de oturma garantisi var. Ancak....

Her ne kadar alternatif ulasim araclari olarak tercih ediliyor olsalar da (ki ben de oldukca sık kullanirdim eskiden) ben dolmuslarin aldiklari paranin karsiligini verdiklerine inanmiyorum. Aslinda bakarsaniz uyuzum biraz bu dolmuslara. Otobusle Bostancidan Taksime kac liraya gidebiliyorsunz; 2.5 tl. Peki Deniz Otobüsü - Füniküler yoluyla kaca? 3.5tl + 1.2tl =4.7 tl. Dolmuslar ayni hat icin 4.75 tl aliyordu ben en son bindigimde ama bunun karsiliginda külüstür bir aracta ve sıkıs tıkıs gidiyorsunuz. Hele bir de ikili koltuga kaldiysaniz ya kenarda yarim oturabiliyorsunuz ya da sagdan soldan ezilerek. Bircogunun koltuklari da sanki coplukten toplanmis gibi cökük. Bu kadar zor mu bu dolmuslari konforlu yapmak anlamiyorum. Yani en azindan klimali olmalarini beklemek cok mu fazla? Artik yeni otobüsler bile klimali. Deniz otobüsü hakeza. Soförlerin sira kapmak icin piskopat gibi kullanmalarini saymiyorum bile. Bu ücret karsiliginda daha iyi bir hizmet haketigimize inaniyorum.

Yagmurlu bir gunde Taksimden dolmusa binmek gibi bir niyetiniz varsa yandiniz cünkü sira beklerken altina siginabileceginiz bir durak bile yok. Her gun yuzlerce belki de binlerce insan bu araclari kullaniyor ama nasil denetlendikleri belli degil. Rekabet olmayinca ve kurumsal bir catinin altinda hizmet vermeyince boyle oluyor sanirim. Belki de dolmuslar ozel bir isletmenin (söförler kooperatifi gibi birsey belki) altinda toplansa daha verimli hizmet alabilirdik. Bari Ford su araclarinin toplu tasima isinde kullanildiginin bilincine varip amacina uygun bir dizayn gelistirse de rahatlasak...

7 Ocak 2008 Pazartesi

Şanzelize’de (Champs Elysees) Yılbaşı

Hazır Taksim’de yılbaşı kutlamaları sırasında yaşanan taciz olayı daha tazeyken ve tüm gazetelerde bu haber ön sıralarda yer alırken ben de 2003’den 2004’e girdiğimiz gecede Fransa’da Şanzelize’de yaşadıklarımızı anlatayım da yılbaşını sadece Taksim meydanında değil, Avrupa’daki bir meydanda da kutlamamak gerektiği kulağınıza küpe olsun.

Şehir gezmeye meraklı Almanya’da okuyan üç genç olarak ucuzundan bir yol bulup yılbaşı tatili için bir kaç günlüğüne Paris’e gidelim dedik. Eyfel kulesi, Zafer anıtı, müzeler ve saraylar falan derken yılbaşı gecesi için tur organizatörlerine katılmak yerine kendimiz eğlenelim dedik. Tur operatörünün “Hiç bir Parisli yilbaşını Şanzelize’de kutlamaz!” uyarılarına rağmen Eyfel Meydanına da geç kalacağımızı fark edip Şanzelize’ye gitmeye karar verdik.

Bunun o kadar da iyi bir fikir olmadığı daha Zafer Anıtı’na yakın metro istasyonunun çıkışında belli oldu. Caddede öyle bir kalabalık birikmişti ki metro çıkışı ağzına kadar insan dolu ve herkes birbirini itekleyerek ilerlemeye çalışıyor. Yoğun kalabalıktan dolayı ortam havasız, gürültülü ve alkol kokusu her yeri sarmış. Tam klostrofobik! İsteseniz de istemeseniz de insan seli ile bir olup bir şekilde caddeye çıkıyorsunuz ve insanlar sizi sürüklemeye devam ediyor. Şimdi tam neresi olduğunu hatırlamıyorum ama sel bir yerde durulur gibi olduğunda kendimizi kenara atmayı başardık. Lakin sıkışıklık devam ediyor! Önce açık havada boğularak ölemem herhalde diye düşünüyorum ama artık her tarafımdan o kadar kıstırılmış durumdayım ki biraz yer kazanmak için kolumu bile yukarı kaldıramıyorum. Etraf daha çok afrika ve doğu avrupa kökenli insanlarla dolu (evet biz de onlardanız :) ). Sonra oramızda buramızda dolaşan elleri fark ediyoruz. Cinsiyetin çok da bir önemi varmış gibime gelmedi çünkü nerede bir kıça denk gelirlerse ona sallıyorlar. Kimi kişisel tatmin, kimi de dolu bir cüzdan peşinde herhalde... Az ileride de kız arkadaşına asıldığı için bir adam başkasıyla kavga ediyor.

Caddeden kurtulmak için kendimizi tekrar insan seline bırakıp bir ara sokağa kaçabilene kadar oldukça dehşet içerisindeydik. Bir daha ne Taksim, ne Şanselize hiçbir şekilde böylesine bir güruhun toplandığı bir yerde bulunmak gibi bir niyetim yok. Laf aramızda zaten ne müzik vardi, ne havai fişek ne de ufağından bir ışık gösterisi...