Cafe/Bar/Restoran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cafe/Bar/Restoran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Nisan 2012 Pazartesi

Beppe Pizzeria - Moda


Hazır bahar da gelmişken Moda'ya giderseniz sizi orada ufak bir Italyan Hazinesi bekliyor; Beppe Pizzeria.

Bir aile işletmesi şeklinde yürütülen restoranda kendinizi misafirliğe gitmiş gibi hissedebilirsiniz çünkü o şekilde ağırlanıyorsunuz. Misafirperverliğe sıcak bir dekorasyon eşlik ediyor; Duvarlarda yağlı boya resimler, masalarda çeşitli şiir kitaplari... Mekannın da nispeten küçük olmasi bu havaya katkı yapıyor.

Son zamanlarda yediğim en iyi pizzayı yapıyorlar. Diğerlerini denemedim (daha! :) ) ama özellikle Mediterranen Pizza'yi tavsiye ederim; 











Sanırım içki ruhsatı yok çünkü beyaz şarabı ufak bir su bardağında getirdiler ama bunu çok da önemsemedim. Belki de tarz budur.

Ufacık mekanda mutfak nerde, pizza nerde diye şaşırabilirsiniz. Benim keşfedebildiğim kadarıyla tezgahın arkasında ufacık bir geçişten alt kattaki mutfağa gidiliyor.Sanrım orda bir Italyan pizza ustasını rehin tutuyorlar :)

13 Mart 2012 Salı

Rossopomodoro

Cumartesi günü doktor çıkışı, ne zamandır gitmek istediğimiz Göztepe Parkı'nın karşısında Mayıs'ta açılan Rossopomodoro'ya gittik Phaidon'la birlikte. Rossopomodoro, İtalyanca'da kırmızı domates demekmiş; onu da öğrenmiş olduk :P


Dünyada 120'den fazla restoranı bulunan Napoli merkezli bir restoran zinciri. Esas şaraplarıyla ünlüymüş ancak biz hem öğlen gittiğimiz için hem de ben malum hamile olduğum için deneyemedik. Dekorasyonu genel olarak çok beğendik. Akşam eminim ki daha da güzel oluyordur. Akşam ortam loş olduğu için masaların ortasında pizza tabağını vs koymak için tasarlanmış ayaklı tepsinin altında ufak aydınlatmalar hoş... Aralardaki kolonlar sayesinde de isterseniz bazı masalarda kendi halinizde kalıp, kimseyle pek de bir ilginiz olmuyor.

Biz sipariş olarak, Mezzaluna'ya gittiğimizde her zaman yaptığımız gibi ortaya bir pizza ve büyük boy salata sipariş ettik. Pizza tercihimizi domates soslulardan Porcina'da, salata tercihimizi ise Cezarine Plain'den yana kullandık. Aslında salata olarak şöyle beyaz peynirli yeşillikli bir salata istemiştim ancak menüdekiler arasından maalesef istediğim gibi bir şey bulamadım. Pizza'yı ne Phaidon ne de ben beğendik. Bizim damak tadımıza hiç uymadı. Hem kalın hem de çok suluydu. Menüye buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Mezzaluna'yla kıyaslayınca pizzalar hemen hemen aynı fiyata ancak çok daha ufak ve lezzetsizdi. Üstelik servisten de hiç memnun kalmadık. Öğlen saatinde mekan neredeyse bomboş olmasına ve üç servis elemanı olmasına rağmen bir şey istemek için epey bir çaba sarfetmemiz gerekti. Masaya doğru hiç bakmadıkları gibi, seslendiğinizde duymuyorlardı da. Üstelik insan bir yemek getirdiğinde afiyet olsun der ya da onu bıraktım ben teşekkür ettiğimde der en azından. Ama bunlar ııhhh.

Özetle, bir daha gider miyiz? Ortak kararımız: HAYIR.

23 Aralık 2011 Cuma

Acarkent Mezzaluna

Geçenlerde değişiklik olsun diye acarkentteki mezzalunaya gidelim dedik. Acarkente de daha önce pek gitmişliğim olmadığı için yolu çok iyi bilmiyoruz. Bildiğimiz tek giriş Acarkent E kapısı.

Hiç gittiniz mi o yoldan bilmiyorum ama hala artık şehirde değilde ormanda ilerliyormuşsunuz hissi veriyor. Tam kendi aramızda burada kalsan kurtlara yem olursun diye espiri yaparken gece karanlığında arabanın farlarının tam ortasında bir Kurt (köpeği) gördük ve gülümsemelerimiz yüzümüzde dondu kaldı :) Şaka yapmıyorum tam filmlerdeki gibi bir sahneydi. Farın parlak ışıklarında tüm haşmetiyle duran aç !? bir kurt.

Eğer bir filimde olsaydık arabanın tam o anda arıza yapmasi gerekirdi ama biz orman yolundan devam edip nihayet Acerkente vardik.

Trio'daki mezzaluna biraz küçük olduğu için ve sağdan soldan geçenler biraz fazla olduğu için ambians olarak pek tat vermiyor. Acarkent Mezzaluna ise daha ferah ve şık bir ortama sahip. Girişin solunda kalan bölümde pizzalarin hazırlandığı murfak kismi da izelyebiliyorsunuz. Mezzaluna'nın pizzalarini beğeniyordum ve yine burada da çok memnun kaldım. Ayrica çalışanların ortalamanın oldukca üstünde ilgili ve nazik olduğunu söyleyebilirim.

Mekanın tek falsosu içeride tuvalet olmamasi. Restoran Acarkent'teki Coliseum Yaşam Merkezi içerisinde bulunuyor ve lavabolar da ortak kullanım alınında.

Herşey iyi güzel ama fatura biraz kabarik. Sonuçta bir pizza'nin 40TL olmasi çok makul değil. Manzara yok, canlı müzik yok.... e pizza da biraz daha uygun olmali sanki.

28 Haziran 2011 Salı

Giardino Cappuccino Cafe

Cekmeköy'den Çavuşbaşı'na doğru giderken sol tarafta eskiden Robert's Cafe olan şimdi ise Giardino Cappuccino adını alan olan güzel bir mekan var.

Daha önce de buraya bir kere gitmişliğim vardı ama kış günü olduğun için bahçesinin güzelliğini fark etmemiştim. Bugün kahvaltıya gittiğimizde, hava da güzel olduğu için o güzel bahçede oturabildik. Daha otoparktan cafe'ye giden yol sizi güzel çiçeklerle sarıyor. Bakımlı, canlı yemyeşil çimenlerin üzerinde görkemli ağaçlar ve çiçekler bulunuyor. Bahçenin solunda bir Dionysos heykeli var ve onun etrafi da güzelce çiçeklendirilmiş. Zaten cafe'nin hemen ön tarafında da çeşitli bitkilerin ve çiçeklerin satışı yapılıyor. (sanki dionysos kimmiş tabiiki bilmek lazim gibi yapmayacağim, gerekli wiki linki paylaşıp öğrenmek isteyenlere yardımcı olacağim: http://en.wikipedia.org/wiki/Dionysus ... veya yunan tanrılarından deyip geçelim...)

Servis elemanlari kibar, çalan müzik iyi, kahvalti da oldukca lezzetliydi. Biraz pahali olduğu söylenebilir. En fiyakali 2 kişlik kahvalti tabaği 55 tl...

Cafe'nin yanında şimdi bir de pony club hizmet vermeye başlamış. Sabah olduğu için aktif değildi ama ortalıkta ponylerin dolanmasi hoş oluyordur herhalde.

Iç mekanın dekorunu da oldukca beğendim. Yüksek tavan ve geniş camlar ortamı ferahlatıyor, Ayrıca şömine dekoru da oldukca orjinal.

Cafe için niye böyle garip bir isim seçmişler hiç bir fikrim yok. Web sitelerinde neden o güzel bahçenin tek bir fotoğrafi bile yok anlam verebilmiş değilim. (Ben de fotoğraf çekmediğim için sizinle paylaşamadım ama bir dahaki ziyaretimde söz...) Tek erkek tuvaletinin bulunduğu koca mekanda erkekler tuvaletine pisuvar koymamak nasil bir düşüncedir bilemiyorum ama genel olarak tuvalet, kalite olarak mekanın 3 seviye altinda kaliyor onu da belirtmiş olayim.... Arka tarafta otopark mevcut ama haftasonlari yeterli olmuyor.


3 Ekim 2010 Pazar

Deniz Kızı Restoran




Yalıkavak'ta bir akşam balık yemeğe çıkmak istedik ve araştırdıktan sonra Sait'in Yeri'ni çok tavsiye ettiklerinden oraya gitmeye karar verdik. Ancak nasılsa yüksek sezonda değiliz, yer vardır diye düşünüp gittiğimiz için yer bulamadık. Toyluk işte... :)




Neyse ki Gerişalti Mevkii'nde sahil boyunca ardarda çeşitli restoran bulunduğu için başka bir mekan bulmakta zorlanmadik. Allahtan şansımızın da yardımıyla muhteşem manzarası olan Deniz Kızı restorana girdik:




Denize sifir bir masa, hafif bir esinti, lezziz mezzelerin ardindan taze bir balik ve yanıda raki (veya beyaz şarap?).... karşınızda bir dünya güzeli (yakışıklısı), hele bir de günbatımına denk gelirseniz, ki burasi gün batımını tam karşıdan görüyor, cennet böyle bir yer olsa gerek diye düşünür ve acaba emekliliğimde buraya mı yerleşsem diye hayal kurmaya başlarsaniz.




Böyle yerlerde pek rastlamadığınız ölçüde iyi bir fon müziği ve kibar garsonlar vardi. Yalıkavak'ta genel olarak birçok Turizim beldesinde rastlananın tersine servis elemanlari çok kibar ve görgülüydü. Sonuçta en lezzetli yemek bile bir hödük tarafından servis edildiğinde değerini kaybediyor :) Ne yazik ki birçok işletmeci bunun farkında değil, ya da işlerine gelmiyor...




Tüm bunların ardından gelen hesap da makul olunca tam anlamıyla memnun ayrıldık. İki kişi 100 TL ödeyip otelimize döndük.




Tek olumsuz yanı hesabın biraz geç gelmesiydi ama sonuçta rahat olun, tatilde değil misiniz? Bir yere mi yetişeceksiniz ki..... ne de olsa tatilde büyük şehir koşuşturmasını geride bırakmak lazim dimi?






25 Temmuz 2010 Pazar

Adana Dostlar Kebapcısı


Küçükyalı sahilde yeni bir Adanalı Dostlar Kebapcısı açılımış. Hemen evlendirme dairesinin karşısında, minibüs yolundan sahile çıkarken hemen solda...


Girdiğiniz zaman çalışanların ilgisi mekanının farklılığını hemen ortaya koyuyor çünkü çok kibar ve ilgililer. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olduğunda anında yadımcı olan birileri var. Bu yaz sıcağında bahceli bir mekanda kebap yemek istiyorsanız doğru adres burası olabilir. Yeni açıldığı için mi bilmiyorum ama gerçekten herşeye özen gösteriyorlar, umarım başarıyı elde ettiklerinden sonra bozmazlar.


Önce birçok kebapcıda olduğu gibi peynir, tereyeğı, salata, mezeler ve salatalar ile başaldık, minik pideler ve içli köfte ile (ki çok lezzetliydi) devam ettik. Ana yemek olarak da ortya karışık birşeyler aldık ama ben en çok Adanasını beğendim. Kesinlikle tavsiye ederim. Sonrasında da tatlı ve meyve ikram ettiler.


3 kişilik alkol olmayan masaya 100 tl hesap geldi ki sanirim bu kalitede bir mekan için ne ucuz ne pahali, uygun bir fiyat diyebiliriz. Sahildeki Senol Kolcuoğluna sıkı bir rakip geldi....


Benim tek eleştirim Adana Dostlar Kebapcısının tabelası ile ilgili. Bu güzel restoranın tabelası daha şık olmalıydı diye düşünüyorum. Şu anki hali biraz, nasil desem, "amele" duruyor.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Papa John's Pizza


Vay be bloga bi'şeyler yazmayalı ne çok zaman olmuş. Ama tekrar dönüş yapmak için iyi bir sebebim var; Papa John's Pizza...


Son zamanlarda yediğim en güzel pizzalardan birini yedim hem de eve sipariş etiğimiz halde. Kim bilir yerinde ne kadar güzel oluyordur? En yakın zamanda denemek lazim.


Bir kere Pizza Hut ve benzeri pizzacılarda olduğunun aksine son derece bol mazemeli bir pizza geldi. Adamlar hiç cimrilik yapmadan nefis bir pizza hazirlamışlar. Böyle olunca sadece hamur yiyormuş gibi hissetmiyorsunuz. Sanirim mazemelerin kalitesinden dolayi tadi da çok lezzetliydi. Nasil tarif edeyim bilmiyorum, alin ve tecrübe edin...

15 Nisan 2010 Perşembe

Krispy Kreme


Bu güzelliklere bayılıyoruuummm. Krispy Kreme’i keşfettikten sonra senelerdir dostum olan Dunkin Dounuts’ı aldattım, itiraf ediyorum. Ama suç bende mi? Krispy Kreme’den doughnut yiyen varsa bana hak verecektir. Benim favorilerim, bir çikolata manyağı olarak chocolate cake ve içi çilek dolgulu olan dounut. Ihhhmmm.

Ağzımızın suyu aktı, yeter, sadede gel, nerede bulacağız biz bu güzellikleri diyorsanız; Şaşkınbakkal’da Barış Büfe’nin sokağından başınızı içeri uzatırsanız göreceksiniz hemen. Ya da Palladium’da ve Capitol’de de bulabilirsiniz. En son Maltepe Carrefour’da da açılacak diye pankartını görmüştüm. Orası da açılmıştır herhalde. Avrupa yakasındakiler, üzülmeyin, sizi unutmadım. Cevahir’de var yanılmıyorsam. Başka da şimdilik şubesi yok. Ama hiç şüphem yok, yakında mantar gibi türemeye başlar her yerde.

Markayla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz, buraya tıklayınızzzz.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Sakiz Adasi Cafe


Bayilirim Izmire. Özellikle bahar aylari ve yazin sicaklari cok bunaltmadigi zaman gercekten yasanacak sehirdir Izmir. Son gittigimde Kordon'da nispeten yeni acilmis olan bir cafeye götürdü arkadaslar; Sakiz Adasi. Tema Sakiz üzerine kurulu ve bircok de fakli cesitte recel satisi var cafe icerisindeki stantta ama benim gönlümü orjinal bir cay servisi ile kazandilar.
Cayin yaninda, su dolu bir bardagin icerisinde bir kasik sakiz getiriyorlar. Önce ne ise yaradigini anlamadim hatta arkadaslar yalayacaksin dediklerinde dalga geciyorlar sandim ama gercekten de yalamak gerekiyormus. Malum sakiz, icerisindeki ensülin sayesinde dogal olarak tatli. Caya seker katmak yerince önce sakizi yaliyorsunuz sonra cayinizi iciyorsunuz. Süper oluyor, hem eglenceli hem de tatli :)

15 Kasım 2009 Pazar

Dinette

Yazmayalı ne kadar oluyor bilmiyorum. Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Phaidon da olmasa bu blog iyice boşlanacaktı.

Dün akşam, yemek için Bağdat Caddesi'nde daha önce gitmediğimiz bir yere gidelim dedik ve Dinette'de bulduk kendimizi. Telefonda rezervasyon yaptırdık ve rezervasyon sırasında da Phaidon özellikle iyi bir masa olsun lütfen dedi. Onlar da cevap olarak bizim bütün masalarımız güzeldir dediler. Biz de vaayy dedik ama gidince gördük ki yalaannnn! Dinette, Bağdat Caddesi'nde Suadiye'de yanılmıyorsam eski Carpe Diem'in yeri. Sigara içenlere göre bir mekan. Dış mekanı geniş ve ışıklandırması vs daha şık. İçimden keşke sigara içseymişim diyeceğim aklıma gelmezdi :P Bu arada bir tek sol taraftaki sürgülü camı açıktı. Geriye kalan yerler kapalıydı. Ona rağmen nasıl fosur fosur sigara içildiğini biz anlayamadık, orası ayrı bir muamma. İçeriye girdiğimizde bize garsonların servis masasının yanındaki ufacık yuvarlak masayı ve 2 sandalyeyi gösterdiler, şaka gibiydi. Ne büyük hayalkırıklığı! Akşamın keyfi kaçmasın diye pek bir şey dememeye özen gösterdim ama bu, burada yazmama engel değillll. Gece boyunca garsonların tüm konuştuklarını dinlemek zorunda kaldık, ne büyük keyifti! Ayrıca mekan inanılmaz fazla aydınlıktı. Aslında içeride daha başka tonlarda (üst katta) boş masalar vardı ancak içeride bizden başka sadece 1 masa olduğu için o bölümleri açmamışlardı. Re-za-let!
2 ana yemek ve 2 alkolsüz içecek için 60 TL'nin üzerinde bir para ödedik. Ketçap istedim masaya plastik kırmızı bir ketçap şişesi geldi. Beklerdim ki ufak bir sosluğa koyup getirsinler. Ama bu mekandan fazla şey beklemek olurdu bu herhalde! Gittiğim yerlerde içeceğimi genelde yemekle beraber isterim ve çoğu yerde sanki inanılmaz zor bir şey istemişim gibi hissederim. Dinette'de de yine aynı şey oldu. Alt tarafı Coca Cola Zero istedim ancak yemekle birlikte gelsin lütfen dedim. Yemek geldi. Benim içeceğim vardı dedim. Coca Cola geldi. vs vs vs
Herşey mi çok kötüydü diyorsunuz, duyar gibiyim. Hakkını yemeyeyim. Yemek öncesinde gelen zeytinli, beyaz ve kepek ekmek sıcacık ve çıtır çıtırdı. Beğendik. Yemeğim ise ortalamaydı. Ancak bu fiyata bu hizmet ve bu yemekler hiç olmamış.
Doyduk mu? Doyduk.
Bir daha gider miyim? Hayır.

3 Temmuz 2009 Cuma

Papazin Bağı

Ankara'nin en eski dinlence mekanlarindan biridir Papazin Bağı. Şehrin merkezinde, sicak yaz günlerinde ferahlamak için ideal bir mekan. Gazi Osman Paşa'da oldukca merkezi bir yerde bulunan Papazi Baği adini Cumhuriyet'ten önce oralarin sahibi olan Ermani bir papazdan aliyor. Asirlik ağaçlarin gölgesinde Semaverle çay içebillir, ufak havuzlardaki kaz, tavuk ve horozlarla eğlenebilirsiniz. Kuş cıvıltılari hiç susmuyor zaten. Gözlemeleri de fena değil.
Şehrin göbeğinde bu kadar değerli bir araziye hala dokunulmamış olmasına hayret etmemek mümkün değil. Allahtan 1. derece doğal sit alani ilan edilmiş. Umarim daha uzun yillar öyle kalır.

Ama şu dandik plastik masa-sandalyeleri de değiştirmenin zamani gelmiş sanki...

19 Haziran 2009 Cuma

Uzun Zamandan Sonra İlk Defa


Bugün uzun zamandan sonra ilk defa Cuma günü olduğu için çok mutluydum. Şu anda da hala harika bir ruh hali içindeyim :) Hiç bitmesin istiyorum! Aylar sonra ilk kez oturmuş bloguma yazı bile yazıyorum. Düşünün artık ne keyifliyim :) Bu kadar keyifli olmamın en büyük sebebi elbette öğleden sonra bir eğitimin erken bitmesi ve benim en yakın iş arkadaşımla işi kırıp Bağdat Caddesi'ne gitmemiz. Ne de iyi yapmışız! Ninewest'in geçen hafta indirime girdiğini duyunca hemen arkadaşımı da kaptım caddeye geldik :) Önce bir heves Şaşkınbakkal'dakine gittik büyük diye. Ama hiçbir şey bulamadık. Sonra bir umut Suaidye'dekine gidelim dedik. Yolda Nursace ve yeni açılan (en azından ben yeni görüyorum) Hotiç'e uğradık ama ııhh onlarda da beğenemedim birşey. Aslında Hotiç'te harika ayakkabılar vardı ama hep işe giymelik. Benim hayal ettiğim haftasonu için rahat ve güzel, cıvıl cıvıl sandaletlere rastlayamadım. Amaaaa Suadiye'deki Ninewest'e girince şu andaki sandaletlerim bana göz kırpıyorlardı :) Anlayacağınız bu keyfimde yeni ayakkabılarımın da büyük rolü var. Yeni bir şey alınca çookk mutlu oluyorum çocuklar gibi :)

Ahh bir de ayakkabı alışverişimden sonra girdiğimiz Starbucks'taki buzz gibi vanilya frappucino ve arkadaşımın browniesinden tırtıkladıklarım enfesstttiii :) Tabii verdiğim 6,5 kiloyu düşünerek frappucinom küçük boydu ve krema koydurmadım. Brownienin de üçte birini yedim. Browniesini bugün ilk defa yedim. Enfesti. Tadı bana sufleyi hatırlattı ki sufle deyince benim için akan sular durur :) Ne hainim değil mi? Sizin de ağzınızın suyunu akıttım.

Not 1: Sandaletlerimin resmi sonra, giyince gelecek :)
Not 2: 6,5 kg verme hikayem de çok yakında :)

14 Şubat 2009 Cumartesi

WaffleEvi


Bir süredir yakinindan gectigim ama tabelasindaki adi okuyamadigim kirmizi dekorasyonlu yeni bir dukkan vardi. Güzel güzel balonlarla süslemisler, acilis yapmislar. Sonunda bir aksam merakima yenik dustum ve ne acilimis diye görmeye gitti. WaffleEvi adindan da anlasilabilecegi gibi Waffle üzerine bir cafe/restoran.

Waffle`in tanesi 8ytl ve temelde erimiş çikolata, krem şanti ve taze meyveler ile kendi zevkinize göre bir waffle olusturabiliyorsunuz. Yeni acildigi icin 2 waffle alana 1 tane bedava. Degisik bir tatli denemek istediginizde iyi bir secenek olabilir cunku oldukca lezzetli.

Waffle`in hamuru Evimden Gıda San.Tic. tarafinda özel bir formül ile üretiliyormus. Yani bayiler kendileri hamur hazirlamadikalari icin her WaffleEvi`nde ayni tadi bulabilecegiz herhalde. Ben gittigimde meyveler de tazeyde. Umarim kalitelerini bozmazlar. Tatli disinda sandvic niyetine ton balikli vb waffle cesitleri de var.

Baska nerede var bilmiyorum ama Bostanci`da Lunaparkin hemen karsisinda bir WaffleEvi var ve eve servis de yapiyorlar. Zaten görmemenize pek imkan yok, kirmizi dekorasyonu ile oldukca göz alici.

16 Kasım 2008 Pazar

Kücükyali Balikcisi

Yaninda raki olmadiktan sonra neyleyim baligi diyenlerdenseniz tavsiye edecegim balikci size gelmez, bosuna okumaya devam etmeyin. Ama taze ve lezzetli baligi hem de ucuza yemek istiyorsaniz burasi tam size göre.

Kucukyalida Carrefour Express`in hemen yaninda pek de albenisi olmayan bir mekan olmasina ragmen önündeki kuyruk dikkatinizi cekebilir. Saka gibi ama insanlar burada yemek yiyebilmek icin siraya giriyor. Hatta beklerken adinizi yazdiriyorsunuz ki karisiklik olmasin :) Icerisi de gemideymissiniz hissini vermek icin yuvarlak camlarla dekore edilmis. Öyle muhtesem birsey degil ama salas bir balikci da degil. Aslinda biraz Fast Food balikci ama ekmek arasi da degil...

Örnegin masayi hizli temizlemenin en kolay yolunu bulmuslar. Masanin üzerine her yeni müsteri icin tek kullanimlik bir örtü seriliyor. Böylece masa saniyler icerisinde temizlenebiliyor. Servis de baya hizli. Kisacasi burasi öyle uzun uzun oturup sohbet etmek icin degil; yiyip cikmak icin.

Mutlaka önce balik corbasi ile baslamalisiniz. Gercekten muhtesem! Kalamar ile devam edip sonra da ana baliginiza gecebilirsiniz (istek üzerine levregin kilciklari ayiklaniyor). Unutmadan ortaya bir de bolca ikram edilen salatanizi siparis etmeyi unutmayin. Raki veya sarap yok ama suyunuzu da affiyetle ictikten sonra, cayinizi da icip hesabi öder, mutlulukla cikarsiniz.

Bu arada her nekadar ucuz dediysek de yaninzda biraz para bulunsun cünkü kredi karti gecmiyor. PayPass ile bozukluk harcamalarin bile kredi karti ile yapilmasinin tesvik edildigi bir dönemde biraz garip bir uygulama ama olsun. Bu konuya fazla takilmaya gerek yok, afiyet olsun.

Ranchero

Hep kebap, iskender, hamburger olmaz tabii biraz da dünya mutfaginin nimetlerinden faydalanmak lazim. Suadiye`de uzun zamandir görüp gitmek istedigimiz, Meksika yemekleri sunan Ranchero`ya gitmek sonunda nasip oldu.

Her ne kadar amac farkli tatlar denemek olsa da ben nedense yine bildigim yada en azindan tanidik gelen bir seyler denemeye meylediyorum. Aslinda en iyisi böyle yerlere bir bilen ile gitmek ama en azindan menude yemeklerin altina ayrintilari yazmislar da bir fikir edinebiliyorsunuz. Ben Carne Asada Con Salsa Pimienta (özel bir sos ile marine edilmis bonfile et ve mantar vs...) denedim (yazarken bile zorlaniyorum) ve oldukca memnum kaldim. Menuden yemek secerken cok aci sevmiyorsaniz garsona da danismakta fayda var. Sanirim hemen hemen her yemegin yaninda o tatli Meksika fasulyesinden de koyuyurlar ve bunlar gercekten lezzetli.

Mekan biraz kucuk. Bunun bir avantaji ortamin ugultulu olmamasi ama dekorasyon konusunda da pek fazla bir secenek birakmamis. Belki de ben daha bir Meksika havasi beklemekle hata ettim. Tabii ki duvarlarda ufak tefek latin kivamli dekoratif ürünler mevcut ama yetmemis bence. Sonuc olarak farkli bir aksam yemegi icin tavsiye ederiz efendim....

Unutmadan! Hesabi istediginizde size bir de ufak mavimsi bir meyve kokteyli ikram ediyorlar. Tadi gercekten muhtesem ve yemekten bir süre sonra agzinizda arta kalan bahart tadini aliyor. Gercekten basarili.

24 Ağustos 2008 Pazar

Pasalimani Kafe


Bogaz kenarinda denize sifir bir kafede pazar sabahi brunch yapmak isterseniz secenekleriniz arasinda Pasalimani Kafe`de bulunuyor. Beltur tarafindan isletilen bu mekan Üsküdarin biraz ilerisinde size cok güzel bir manzara sunuyor.
Pazar günleri 21 ytl`ya acik büfe kahvalti yapabiliyorsunuz ama ne yalan söyleyeyim acik büfe öyle cok da zengin degil. Ne bekliyordum bilmiyorum ama bildigimiz klasik peynir cesitler, pogaca, kahvaltilik tatlilar, misir gevrekleri ve kahvaltilik domates ile salatalik disinda pek de birsey yok. Klasik bir kahvalti yeter bana diyorsaniz problem yok ama daha fazla cesitlilik istiyorsaniz baska bir arayisa girmelisiniz. Sikma portakal suyu, krep veya omlet tarzinda birseyler fena olmazdi bence.

Kendi özel araclari ile gelenler icin bir otopark mevcut ve cocuklu ailelerin rahat bir nefes almasini saglayacak ufak bir oyun parki bile var.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Moda Iskele Restoran


Yaz olunca insan söyle püfür püfür denize karsi mekanlar ariyor. Iste Moda`daki tarihi iskele bu acidan oldukca güzel bir mekan. Her ne kadar Bogaz manzarasi olmasa da yine de Marmara denizinin ortasinda oturuyormus hissi veren tarihi iskele insana huzur veriyor. Denizin üzerinden tas bir yoldan gidilerek ulasilan iskele bir lodos firtinasinda hasar gördükten sonra restore edilmis ve simdi restoran ve cafe olarak Beltur tarafindan isletiliyor.

Oyle cok genis bir menusu yok ama ben yedigim Tavuk Izgaradan oldukca memnun kaldim. Menude belirtilmemis ama sanirim kömür atesinden hazirlaniyor ve bu lezzeti oldukca arttiriyor. Fiyatlar da makul sayilir; ana yemekler 15 ytl dolaylarinda. Isteyen icin icki de mevut.

Sabah arkadaslarinizla keyifli bir kahvalti keyfi yapabileceginiz gibi, öglen yemeginde denize karsi güzel bir yemek de yiyebilirsiniz. Benim tavsiyem denize sifir masalarden birine oturmaniz ve arada bir ufak ekmek parcalarini denize atmaniz. Iskele etrafinda bir sürü balik var ve siz ekmekleri attiginiz anda hepsi bir parca koparabilmek icin yüzeye hücüm ediyor. Oldukca keyifli bir manzara. Baliktan hoslanmiyorsaniz da etrafta ucusan Martilarla eglenin.

Firsat dogar dogmaz gün batimini da burda izlemek istiyorum. Yanimda sevgilim, karsimda deniz ve adalar, arkamda kösk gibi duran tarihi bir Iskele ve batan günes hemen yanibasimdaki denizi kizila boyuyur. Sikici bir haftanin ardindan insan haftasonunu böyle huzurlu gecirmeli...
ps: Moda Iskelesinde icki servisi olmadigina iliskin bir sitem geldi ve malesef hakli bir sitem cunku anladigim kadariyla isletme Beltur`a gectikten sonra icki servisini kaldirmis. Mekan yine güzel bir mekan ama eskiden oldugu gibi icki servisi de olsa daha guzel olurmus...

3 Haziran 2008 Salı

Pavli Adası'nda Düğün

Cumartesi akşamı, ilk şirketimden (şu an 3.şirketimdeyim de) bir arkadaşımın düğününe davetliydik. Düğün, İstanbul Tersane Komutanlığı’nda diğer adıyla Pavli adasında oldu. Çok güzel deniz manzaralı ve aynı zamanda da yemyeşil çim bahçeli güzel bir düğün mekanı bence. Nikah 18:30’da kıyıldı, biz de 18:00’e doğru oradaydık. Dolayısıyla, günbatımını izleme şansımız oldu. Bizim Pavli Adası’na ilk gidişimizdi. Haftaiçinde telefon ederek tarif almak istedim ama telefonu açan uzman çavuş benim seceremi sordu :) Herkese tarif veremezmiş efendim, yok artık! Neyse, sonuçta tarif aldım ama ne tarif!

Uzman Çavuş: Tuzla’ya dümdüz geliyorsunuz, yol üzerinde zaten.
Quentins: Ne taraftan geliyorum? E-5? Sahil?
U.Ç: E-5.
Q: Sahilden geliş nasıl peki? Ben … tarafından geleceğim.
U.Ç: Oradan da olur, hemen yol üzerinde zaten.
Q: Geliş yönümde mi yoksa karşı tarafta mı?
U.Ç: Karşı tarafta.

Düğün günü sahilden Tuzla tabelalarına kadar gittik. Sonunda askeriyeye benzer bir tesis görünce durduk, Engin inip sordu. Fakat, tesis telefondaki askerin bana söylediği gibi karşı tarafta değildi, burası olamazdı. Bir de ilginçtir ne bir tabela ne de başka belirtici bir şey. Yanlış yerdeymişiz, meğer geçmişiz bile! Ki yol üzerinde o kadar da baka baka gitmiştik. Neyse, uzman şoför Quentins (:P) oradan bir U çekip gerisin geriye gitti ve bir taksinin bir yere girmeye çalıştığını görünce o da daldı peşinden koyun misali. İyi de yapmışım çünkü gerçekten de orasıymış. İşin komik tarafı taksileri içeri sokmuyorlar ve kapıda kimlik kontrolü yapıyorlar. Malum, askeriye… Taksiden şık şıkır elbiseleri ve topuklu ayakkabılarıyla inenler de tabanvayla gidiyorlar. Saçma!

Mekan iyiydi hoştu fakat servis çookk kötüydü. Garsonlar askerliklerini yapan erlerdi. Gece, erkekler arasında böyle askerlik herkese lazım şeklinde çok geyik döndü. Yemek servisi de içki servisi de çok ağır aksaktı. Ayrıca yemeklerini de beğendiğimi söyleyemem ama kimin umurunda :) Maksat insanın arkadaşlarıyla hoşça vakit geçirmesi. Yalnız, açık hava olduğu için akşam incecik elbiseler içinde epey üşüdük. Bazı arkadaşlarım şal istediler fakat tabii ki yoktu.

Bu arada fotoğraftaki yeni saçım :) Epey kısalttım ama rengi yine aynı benim doğal rengim. Her gittiğim kuaför ağzımdan girip burnumdan çıksa da dokundurmuyorum rengine. Ben yakıştırıyorum kendime. Beyazlarım çıkana kadar sanırım böyle de devam edecek. Gerçi büyük de konuşmamak lazım ;)

4 Mart 2008 Salı

Cafe Suadiye


Pazar günü Engin ve iki arkadaşımızla beraber sahildeki Cafe Suadiye’ye gittik. Bu benim üçüncü gidişimdi ve üçün ikisinde memnun kalmadım, dolayısıyla artık gidilmeyecekler listesine alındı. Bir kere caddedeki diğer cafelere oranla gereksiz şekilde pahalı. Starterlar bile 19 YTL'den basliyor! Gerisini siz düşünün. Biz açık kısmında oturduk ama maalesef hemen hemen her yerde olduğu gibi yine üstüm başım, saçlarım leş gibi sigara koktu. İçsem de ancak bu kadar igrenc kokabilirdim herhalde. Neyse, ben çok aç olmadığım için ve patatesle yapılan herşeye bayıldığım için patates kabukları diye bir starter istedim. İstemez olaydım. Üç tane ufak patatesi ortadan ikiye bölmüşler. Patateslerin içlerinin cok büyük bir bölümünü çıkarmışlar ve birine yoğurtlu-mayonezli bir karışım koymuşlar, diğerine acılı bir sos vs. Benim gibi bir patates sever bile beğenmedi.

Yemekler bittikten sonra baktık muhabbet güzel, biraz daha oturalım, çay-kahve içelim dedik. Garson, bana ve yanımdaki arkadaşıma fincanda çaylarımızı getirdi, diğer arkadaşımız ise kahvesini beklemeye devam etti. Ben bir baktım fincanın tabağı olduğu gibi çay, getirirken dökmüşler ve bana o halde onu verdiler. Ben de kılım ya, bu dökülmüş, peçete verir misiniz dedim. Hani garson görmediyse ben böyle dedikten sonra öküz değil ya yenisiyle değiştirir dedim. Sonuçta, orası alalade bir çay bahçesi olsa anlayacağım ve birşey demeden çayımı içmeye devam edeceğim ama eğer aynı çaya 3 katı fiyat çekiyorsanız ona göre de hizmet vereceksiniz. Neyse, baktım bizim garson peçete getirdi, sildi fincanımı ve tabağımı. Ben masadakilerin keyfini kacırmamak için sustum. Cayıma şeker attım, karıştırdım ve bir içtim ki bu çay değil kahve! Tabii ben iyice çıldırdım, garson tekrar çağırıldı ve siparişin yanlış olduğu, benim çay istediğimi, onların ise bana kahve getirdiği söylendi. Farkındaysanız yapıldı, edildi diyorum çünkü olaya Engin, sakin bir insan olarak el koydu. Garson demez mi bizim bir yanlışımız yok, sizin masada kahve siparişi verilmişti diye. A allahın terbiyesizi, sen ne diye ukalalık yapıp o zaman siparişi getirdiğinde kahve kimeydi diye sormuyorsun. Meğer bekleyen arkadaşın kahvesiymiş o. Bu sefer fincanı ona doğru itti. İyi de ben bunu içtim, tadına baktım, değiştirin lütfen bunu dedim. Demesem al, iç diyecek arkadaşıma, tebrikler! Ee benim çay nerede peki? Yok. Tekrar söylendi ama bu sefer neyse ki başka bir servis elemanı getirdi de benim de tadım daha fazla kaçmadı.

3 Mart 2008 Pazartesi

Schiller Chiemsee

Cumartesi günü Mecidiyeköy’deydik, bloga yazacak çok malzeme çıktı ama yavaş yavaş gidelim değil mi? :) Ben ilk olarak Cevahir’deki Schiller Chiemsee Cafe’den bahsetmek istiyorum. Akşamüstü, Cevahir Alisveris Merkezi'nde yorgunluktan bitmiş vaziyette kahve içecek bir yer ararken ve Kahve Dünyası’nda her zaman olduğu gibi yer bulamayınca yolumuz Schiller Chiemsee’ye düştü. Kahve Dünyası’nda bir tek boş masa bile yoktu. Ayakta bizim gibi yer bakanlar, kalkanlardan boşalan masaları kapabilmek için birbirlerinin gözlerini oyacak ve masalara atlayacak panter edasıyla gezinirken biz pes ettik :)

Schiller Chiemsee’in içerisi sigara dumanı olduğu için biz dışarıda oturmayı tercih ettik. Dışarıdaki rahat, yayilmalik koltuklarda yer kalmadığı için ise masa ve üç sandalye işimizi gördü. Gerçi dışarıdaki masaları öyle bir yaymışlardı ki acaba self servis mi diye düşündük önce. Gerçi garson bir süre sonra elinde menüyle gelince anladık ki az eleman olmasına rağmen bir şekilde yetişiyorlar. Gerçi hesap ödemek ya da sipariş vermek için garsonla biraz köşe kapmaca oynamanız gerekse de aceleniz yoksa hiç sorun değil bu elbette. Servis elemanları saygılı ve kibar ki bu benim için cok önemli bir unsurdur.

Üçümüz de (Engin, ben ve Çeço) havanın çok güzel olması bahanesiyle seçimimizi buzlu caylardan yana kullandık. Ben çilekli (Berry Garden), Çeço şeftalili (Pink Peach), Engin ise naneli ve limonlu soğuk içecek (Mojitea) aldı. Benimki oldukça şekerliydi fakat Engin’in seçimi en-fes-ti. Bir sonraki gidişimde kesinlikle Mojitea deneyeceğim. Bu arada içeceklerimiz estetik açıdan da harikaydılar. Ben çok memnun kaldım, gidin deneyin derim. Bagdat Caddesi'nde Suadiye'de de bir subeleri var, gelip gecerken gormustum.