4 Mart 2008 Salı

Cafe Suadiye


Pazar günü Engin ve iki arkadaşımızla beraber sahildeki Cafe Suadiye’ye gittik. Bu benim üçüncü gidişimdi ve üçün ikisinde memnun kalmadım, dolayısıyla artık gidilmeyecekler listesine alındı. Bir kere caddedeki diğer cafelere oranla gereksiz şekilde pahalı. Starterlar bile 19 YTL'den basliyor! Gerisini siz düşünün. Biz açık kısmında oturduk ama maalesef hemen hemen her yerde olduğu gibi yine üstüm başım, saçlarım leş gibi sigara koktu. İçsem de ancak bu kadar igrenc kokabilirdim herhalde. Neyse, ben çok aç olmadığım için ve patatesle yapılan herşeye bayıldığım için patates kabukları diye bir starter istedim. İstemez olaydım. Üç tane ufak patatesi ortadan ikiye bölmüşler. Patateslerin içlerinin cok büyük bir bölümünü çıkarmışlar ve birine yoğurtlu-mayonezli bir karışım koymuşlar, diğerine acılı bir sos vs. Benim gibi bir patates sever bile beğenmedi.

Yemekler bittikten sonra baktık muhabbet güzel, biraz daha oturalım, çay-kahve içelim dedik. Garson, bana ve yanımdaki arkadaşıma fincanda çaylarımızı getirdi, diğer arkadaşımız ise kahvesini beklemeye devam etti. Ben bir baktım fincanın tabağı olduğu gibi çay, getirirken dökmüşler ve bana o halde onu verdiler. Ben de kılım ya, bu dökülmüş, peçete verir misiniz dedim. Hani garson görmediyse ben böyle dedikten sonra öküz değil ya yenisiyle değiştirir dedim. Sonuçta, orası alalade bir çay bahçesi olsa anlayacağım ve birşey demeden çayımı içmeye devam edeceğim ama eğer aynı çaya 3 katı fiyat çekiyorsanız ona göre de hizmet vereceksiniz. Neyse, baktım bizim garson peçete getirdi, sildi fincanımı ve tabağımı. Ben masadakilerin keyfini kacırmamak için sustum. Cayıma şeker attım, karıştırdım ve bir içtim ki bu çay değil kahve! Tabii ben iyice çıldırdım, garson tekrar çağırıldı ve siparişin yanlış olduğu, benim çay istediğimi, onların ise bana kahve getirdiği söylendi. Farkındaysanız yapıldı, edildi diyorum çünkü olaya Engin, sakin bir insan olarak el koydu. Garson demez mi bizim bir yanlışımız yok, sizin masada kahve siparişi verilmişti diye. A allahın terbiyesizi, sen ne diye ukalalık yapıp o zaman siparişi getirdiğinde kahve kimeydi diye sormuyorsun. Meğer bekleyen arkadaşın kahvesiymiş o. Bu sefer fincanı ona doğru itti. İyi de ben bunu içtim, tadına baktım, değiştirin lütfen bunu dedim. Demesem al, iç diyecek arkadaşıma, tebrikler! Ee benim çay nerede peki? Yok. Tekrar söylendi ama bu sefer neyse ki başka bir servis elemanı getirdi de benim de tadım daha fazla kaçmadı.

3 yorum:

La Madame Chapeau dedi ki...

Merhaba,

Blog Manşet'te görüp geldim :)

Cafe Suadiye değerlendirmenizi okudum önce. Schiller2i de görünce; hmmm aynı yerlere uğruyoruz, dedim :)

Cafe Suadiye hakkında dediklerinize %100 katılırım!
Aslında caddede pek çok işletmede 'işini bilmeyen' garsonlar çalıştırılıyor.
Çünkü 'işletmeciler' de işlerini bilmiyor. Ucuza adam çalıştırmanın, ucuza mal olduğunu sanıyorlar...
Neyse :)

Eğer Schiller'den hoşlandıysanız, tavsiyem, Suadiye'deki şubelerine gitmeniz :) Çok daha sevimliler...

Bu arada Suadiye'ye de sık gidiyorsanız, bir de Suadiye Oteli'nin yanındaki Robet's Coffee'ye uğrayın derim :)

Oradaki çalışanların çoğu da saygılı, titiz ve en azından işini sever görünüyorlar. Fiyatları da 'makul'...

Sevgiler...

Quentins dedi ki...

Hoşgeldin BAL :) DÜnya küçük, kimbilir belki karşılaşmışızdır bile... Robet's Coffee'yi bilmiyordum, bir dahaki sefere de orayı keşfedelim Engin'le. Önerin için teşekkürler :)

mutkan dedi ki...

Boyle yapınca, hic dusunmuyo musun, sonraki cay, tukuruklu gelebilir diye?